Gez & Gör

GAZİANTEP VALİLİĞİ

İlimizin Tarihçesi

Gaziantep ilinin yerleştiği coğrafi alanın, ilk uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, ayrıca güneyden ve Akdeniz’den gelip doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu ilin tarihinin çok renkli olmasını sağlamış, dolayısıyla tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep’in önemini artırmış ve canlılığının sürekli olmasını sağlamıştır. Gaziantep tarihinin devreleri Paleolitik, Kalkolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selökidler, Roma ve Bizans, İslam ve Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde açık bir şekilde görmek mümkündür.

Gaziantep yöresinde adı bilinen ilk yerleşim merkezi, Dolike ( Doliche – Dolikhe ) şehridir. Gaziantep’in 10 km. kuzeyinde, Dülük köyü yakınlarındaki bu yerleşim yerinin adı, Bizans kaynaklarında Diba ( Daluk ) olarak geçmektedir. Dülük adının da bu sözcükten kaynaklandığı belirtilmektedir.

Şehir, Cumhuriyet öncesi yıllara kadar Ayıntap ( Ayıntab ) adıyla anıla gelmiştir. Bu adın benzerine ilk kez Haçlı Seferlerine ilişkin kroniklerde rastlanmaktadır. Urfalı Mateos ve Papaz Griro’nun, 1124 – 1155 yılları arasındaki seferlerde, Arapların Ayıntab adını verdikleri şehirden Hantap ( Hamptan ) diye söz ettiği anlatılmaktadır. Arapça “ parlak pınar ” anlamına gelen Ayıntab, Ermeni kaynaklarında Anthapt olarak geçer. Gaziantepli tarihçi Bedrüddin AYNİ’nin ifadesiyle Antep’in eski adı “Kala-i Füsus”dur. Kala-i Füsus “Yüzük Kalesi” demektir. Bedrüddin AYNİ’ye izafe edilen rivayete göre buranın kötü bir hakimi varmış. Birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş ve tövbe etmiştir. Adı Ayni olduğundan, halk “Ayni tövbe etti” demiştir. Bundan ötürü şehrin adı “Ayni Tövbe” Aynitap olarak kalmıştır.

Bir diğer rivayette ise; AYINTAP adını, suyunun güzelliğinden ve bolluğundan dolayı aldığı söylenmektedir. Zira, “ayın”; pınar, kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “tab”; güzel pınar ve güzel kaynak manasını ifade etmektedir. Yine ayrıca “Ayıntap” adındaki, “tab” ; güç ve takat anlamına gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı da bu ismin verildiği söylenmektedir.

İslam egemenliği sonrasında Ayıntab adı giderek Ayıntap’a dönüşmüştür. Fransız kuvvetlerine karşı şehrin, savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen yılmadan, cesaretle sürdürmesi ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat 1921 tarihinde T.B.M.M. tarafından “gazilik” unvanına layık görüldüğünden “Gaziayıntab” olmuştur. 1928 yılında ise, şehrin adı GAZİANTEP olarak değiştirilmiştir.

Evliya Çelebi’nin Gözüyle Gaziantep

Ayıntab şehri tümüyle 32 mahalledir. Toprak ve kireç örtülü bayındır, bakımlı, yüksek saraysı evleri vardır. Tümüyle yüz kırk mihraplı; yoğun cemaate sahip, Arasat Meydanındaki Boyacıoğlu Camii ve çarşı içindeki Tahtalı Cami, sanatlı, ferah büyük kubbeli ve görkemli yapılardır. Ayıntab’ta 300’ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. Tümüyle 3900 dükkanlı büyük bir çarşıya, açık artırmayla satış yapan pazarlara sahiptir.

İki bedesteni, çarşısı ve saraçhanesi üstleri örtülü kagir, sağlam, sıradüzeni içinde süslü dükkanlardır. Tamamı tamamına 70 çeşmesi var. Fakat onlara hiç de gereksinme duyulmaz. Her eve hayat ırmağı denginde sular akmaktadır. Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı suları ile çeşit çeşit servi, çınar, söğüt, kavak ve diğer meyve ağaçları ile donatılmış irem bağını andırır. Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış çok verimli olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir şehirdir. 1648’de gördüğümüz şehir bu kez nice mahalle, han, cami ve dükkan kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Tanrıya şükürler olsun ki bu gelişmesini sürdürmektedir.

Şehir, yüksek bir düzlükte ve yer yer bayırlar üstünde kurulduğundan suyu ve havası da güzeldir. Bir çok hanları var ama en görkemlileri ve en ünlüleri Mustafa Paşa Hanı, Pekmez Hanı, Tuz Hanı, İki Kapılı Hanı, Börekçi Hanı, Arasdat Hanı’dır. İki tane de imareti (aşevi) var :

Gelen gidene aylar yıllar bol ve minnetsiz sofralar açarlar. Tümüyle kırk tekkesi olup, hepsinin en görkemlisi en çok donanmışı, yiyeceği bol ve hoş yapılısı Mevlevi Tekkesi’dir. Türkmen Ağası Mustafa Ağa yapısı olup, IV.Murad’ın silahtarı Mustafa Paşa’ya bağışlanmıştır. Tekke 40-50 yoksul hücresiyle çevrilmiş, yüksek kubbeli baştan başa ham ve işlenmiş mermerlerle döşeli haremi, haremin ortasında büyük bir havuzun başında rengarenk üzüm salkımlarını andıran süslü avizelerle donalı çardağı olan büyük, sağlam, görkemli bir yapıdır. Bakımlı, bezeli, temiz caddeleriyle kent gerçekten şirindir. Yer yer ( suk-i sultanisi ) açık artırmayla satış yerleri Halep tarzı kagir binalardan oluşmuş çarşıları vardır. Ama bu övdüğümüz yerler tümüyle kale içindedir. Her sokak başında kapıcıların açıp kapattıkları kale kapısı kadar sağlam kapılar vardır. Geceleri tüm sokaklar kandillerle aydınlatıldığından bekçiler gruplar halinde rahatlıkla sokaklarda kol gezerek görevlerini yaparlar.

Şehrin ortasındaki kocaman bir kaya üstüne yüksek, görkemli ve dairevi bir kale oturtulmuştur. Kale çok sağlamdır. Kaleyi çevreleyen hendek 1300 adımdır. Eni 40, derinliği 20 arşın kesme kayadan oyulmuştur. Bunların üstüne her biri ayrı sanat ve mimari üslûpla belli aralıklarla sıralanmış, çok güzel kuleler oturtulmuştur. Bin bir bedeni olan kalenin temelindeki kayaların içinden yine dairevi bir biçimde kaleyi çevreleyen ve hendeğe bakan mazgal delikleri açılmıştır ki, hendek kenarına kuş bile konmaz.

Kalenin batı kapısı, yedi katlı demirden bir kapıdır. Kapı aralıklarından çeşitli savaş araç ve gereçleri, silahlar, demir açma kafesleri, saçma topları vardır. Kale silah ve askerlerle donatılmış, baca benzeri nefesliklerle havadar bir oturma yeridir.

Çoğunlukla, halkı Havrani kürk, çuha ferace, elvan boğası, kavukla küllah üstüne beyaz sarık sararlar. Yörede kafir hiç yoktur. Güzel kadınları pek çoktur. Hepsi de sarı çizme giyer, başlarına sivri gümüş taç takınır, beyaz çarşafa bürünürler. Nazik, arlı, edepli, çarşıya çıkmaları ayıp sayılan hatunları vardır. Üzüm şerbet içen, tatlı dilli, garip, dost, bilgili, anlayışlı, halim selim insanları vardır. Kahvelerinde hoş söyleşilerle insanları kendilerine çekerler, hatta özendirirler. Bu söyleşilerini bağ ve bahçelerdeki yeme ve içmelerle daha da renklendirdiler.

Şehrin defterde yazılı öşür veren 70 000 bağı vardır. 9 346 000 kökten oluşmakla pek ünlüdür. Şehri çevreleyen dağlar tümüyle bağdır. Halkı çok sağlıklıdır, şehrin yeme, içme dışındaki yönlerini de överler. Buranın alemi bezeyen kırk çeşit üzümü, binlerce tulum pekmezi, bademli ve şamfıstıklı tatlı (köftürü) sucuğu, pestili vardır ki, Arab’a, Acem’e ve Hindistan’a kadar gönderilir. Tüm halkı tatlı yediğinden tatlı dillidir. Ama dillerinde pelteklik vardır. “r” sesiyle, “k” seslerini doğru çıkaramazlar.

Yöre nar, incir, dut, şeftali, zerdali, kayısı, beyaz ekmek ve yoğurduyla dünyaca ün kazanmıştır. Yine elvan boğası, Ayıntap eğer, yay ve gedelesiyle ünlü bir kenttir. Cennet bağlarına örnek öyle bahçeleri var ki, yalancı ve ölümlü dünyaya özgü “İrem”ler sayılırlar. Bunların içinde, en bakımlısı, en zengin ve donanmışı Musulluoğlu bahçesidir. Kısacası bu şehri anlatmaya, ne dil ne de kalem yeter. Dünya yüzünden geniş bir ili, göz alıcı büyük yapıları her yerden aranan eşyası, birçok mezraları, bolluk ve verimliliği, bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası “Şehr-i Ayıntab-ı Cihan” (Dünyanın Gözbebeği Şehri)” dir.

İslam Öncesi Tarih

Gaziantep’te yapılan kazı çalışmaları sonucunda bu bölgede tarih Öncesi devirlere ait kültür izlerine rastlanılmıştır. Bu kazı çalışmaları ile birlikte, bölge tarihinin Alt Paleolitik (Eski taş) dönemine kadar uzandığı ortaya çıkmıştır. Geçimlerini avcılık ve balıkçılıkla sağlayabilen dönemin insanları, araç ve gereçlerini taştan yapmışlardır. Kullanım amacına göre çeşitli biçimlerde geliştirilen bu araçların çoğu el baltalarıdır. Taşın yanı sıra bakırın da kullanılmaya başlanmasıyla ayırt edilen Kalkolitik (Bakırtaş) dönemi, yörede Sakcagözü ya da Coba Höyük diye bilinen yerleşim yerleri temsil etmektedir.

Mezopotomya’nın “Tel Halal” ve “El Obeyd” boyalı çanak-çömleği burada da görülmüştür. Gaziantep’te Kalkolitik döneme oranla daha ileri bir yerleşmeyi temsil eden İlk Tunç Çağ buluntularına, Gedikli, Tilmen Höyük, Sakçagözü, ve Zincirli kazılarında rastlanmıştır.

Özellikle Tilmen Höyükteki kazı çalışmaları sonucu bulunan ev ve yapı kalıntıları, Tilmen Höyük’ün M.Ö. 3000’in sonlarında yoğun nüfuslu bir yerleşim yeri, belki de bir krallık olduğunu göstermektedir. Boğazköy’de ( Hattuşaş ) bulunan Naram Sin tabletlerinde Amanos bölgesindeki bir kraldan söz edilmektedir. “ Sedir ormanlarıyla kaplı dağların kralı İskippi “ diye tanımlanan kişi, İslahiye bölgesi kralı; Tilmen Höyük ise bu krallığın başlıca kentlerinden biri, büyük bir ihtimalle başkentidir.

Sakçagözü, Tilmen Höyük, Zincirli, Yesemek ve Karkamış’ta yapılan kazı ve araştırmalar, Gaziantep Bölgesinde M.Ö.1800-1700 yılları arasında 20 küçük krallığın oluşturduğu büyük bir devletin varlığını ortaya koymuştur. Hititler döneminde Gaziantep yöresinde önemli kültür merkezleri de oluşmuştur. Bunların en önemlileri Karkamış, Zincirli ve Sakçagözü’dür.

Gaziantep bölgesinde M.Ö. 1800’de Hititler ile başlayan tarihi devirleri M.Ö.85O- 612 yılları arasında Asurlular, M.Ö. 612-333 yılları arasında Medler ve Persler, M.Ö.333- M.S.395 yılları arasında Helenistler, M.S. 395-638 yılları arasında ise Bizanslılar dönemi olarak devam etmiştir.

İslam Devrindeki Tarih

Hazreti Ömer zamanında Ganemoğlu İlyas kumandasındaki İslam orduları, 638 yılında Gaziantep ve Hatay’ı Bizanslılardan aldılar. Bizans’ın kötü idaresinden bunalan halk, İslam Fütuhatı karşısında Bizans devletini yalnız bıraktı. Anadolu’da Antep ve Hatay Müslümanlar tarafından fethedilen ve İslam halklarının ilk yerleştirildiği bölgelerdir.

Abbasi halifelerinin güçlü oldukları 750 – 868 yılları arasında Abbasiler, Anadolu’da Bizans sınırı boyunca uzanan Avasım adında bir eyalet kurmuşlardı. Orta Asya’dan yeni bir Türk yurdu edinmek amacıyla ayrılan Oğuz ( Türkmen ) boyları, batıya doğru göç etmeye başlayarak, Avasım Eyaletinin bir parçası olan Antep yöresine gelmişlerdi. 1071 Malazgirt Meydan savaşından kısa bir süre önce Gaziantep yöresinde küçük Türkmen beylikleri oluşmuştu.

Abbasi halifelerinin gücü azalınca, Gaziantep yöresi Türk, Arap, Hıristiyan halk toplulukları iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise Mısır Tolunoğlu Devleti (868-905), Mısır Fatımileri ( 968-1022 ), Halep ve Musul Atabeyleri ve Türk Beyleri yönetiminde kalmıştı.

Osmanlı İdaresinde Antep

Antep ’in Osmanlı İmparatorluğuna Katılması ( 20.08.1516 )

Antep Halkı 1516 yılında Yavuz Sultan Selim kumandasındaki Osmanlı Ordusunu, Antep yöresine geldiği zaman, sevinçle karşılamıştı. Antep Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516 günü törenle Osmanlı Hükümdarına vermişti. Kilis yakınlarında Memlûklarla yapılan Mercidabık Meydan Savaşında Antep halkı, Osmanlı Ordusu saflarında savaşmışlardı. Böylece Antep yöresinde Osmanlı yönetimi başlamıştı.

Antep Halkının Ekonomik Üstünlüklerini Koruduğu Devir ( 1516 – 1596 )

Osmanlı İmparatorluğu diğer Türk– İslam devletleri geleneklerine uyarak, Antep yöresi halkının iç işlerine karışmamıştı. Gaziantep ve çevresindeki şehirlerde ticaret ve sanayi gelişmeye devam etmişti. Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurumları, medreseler ve köy aşiret oymaklarının düzenli çalıştıkları, Gaziantep Müzesinde 175 büyük cilt halinde saklanan ( Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicilleri )’ndeki belgelerde yer almaktadır. Türkler tarafından vakıflar yoluyla bir çok medrese, kitaplık, han, bedesten, çarşı, kastel, hamam, su yolu, cami gibi topluma hizmet eden tesisler ve binalar inşa edilmiştir. Bu dönemde transit ticaret önem kazanmış, sanat kolları gelişmişti.

Yerli Sanayinin Yıkılması ve Anadolu’nun Ekonomik Bakımdan Batının Sömürgesi Haline Gelişi ( 1690 – 1919 )

Osmanlı yöneticileri yerli sanayinin korunması için tedbirler almamışlar, aksine Avrupalıların ve azınlıkların az gümrük vergisi vererek daha ucuza mal satmalarına izin vermişlerdi. Türk halkından ve esnafından alınan ağır vergiler sebebiyle Avrupa mallarından daha pahalı hale gelen yerli sanayi ürünleri satılamadığından, yerli sanayi çökmüştü.

1610-1838 yılları arasında Gaziantep’te, birçok esnaf ve halk ayaklanması olmuştur. Şer’i Mahkeme sicillerindeki belgelerden, Osmanlı idaresinin yanlış kararlar alması sonucunda, bu dönemde sanayi ve ticaretin gerilediği, köylülerin dağlara çekildiği, azınlıkların ekonomik anlamda hızla güçlendiği anlaşılmaktadır.

Antep Halkına Karşı Diğer İslam Halklarının Saldırıları

İç güvenliği bozulan Osmanlı idaresindeki Türk olmayan halklar, kıtlık yıllarında Antep yöresine ani yağmalarda bulunmuşlardır. Saldırılar 16. yüzyıl’dan Cumhuriyet devrine kadar kısa aralıklarla 400 yıl devam etmiştir. Bu saldırıların en önemlileri 18. ve 19. yüzyıllarda Suriye’deki Muvaliler, Aneze, Rişvan, Ketiken ve Arap Aşiretleri tarafından düzenlenmiştir.

Ayrı Bir Devlet Kurmak İsteyen Canpolatoğulları İle Savaş

17. yüzyıl da Kilis çevresinde Canpolatoğlu ailesinden vali ve paşalar Osmanlı Devletine karşı zaman zaman ayaklandılar. Bunlardan Hüseyin Paşa ve Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrı bir devlet kurmak istiyorlardı. Ayrı para bastırdılar. Hutbede isimlerini okuttular. Halep civarında bağımsız devlet kurmak isteyen Canpolatoğlu etrafında Türk olmayan topluluklarda birleşti. Antep halkı, Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı.

Mısır Kuvvetleri Karşısında Antep Halkının 8 Yıl Süren Savaşları ( 1832 – 1839 )

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Antep bölgesi halkının Osmanlı Devleti idaresinden hoşnut olmadığını biliyordu. Osmanlı hanedanını ele geçirmek amacıyla oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir orduyu Güney Anadolu’ya gönderdi. Mısırlılar Anadolu’yu Türkçe konuşan askerlerle ele geçirmek istiyorlardı. Bu amaçla Mehmet Ali Paşa 8 yıl boyunca Antepli, Kilisli, Hataylı, Çukurovalı Türk gençleriyle ordusunu güçlendirmek için çalıştı. Güney Türkleri, Mehmet Ali Paşa’ya boyun eğdikleri takdirde, milli birlik ve beraberliğin, Arap kültürü ile bozulacağını anlamışlardı. Bu yüzden direndiler. Bir direniş esnasında mısırlı yöneticiler 400 Antepli ’yi kılıçtan geçirerek cezalandırdılar.

Bu savaşlarda Osmanlı Ordusu, Antep halkına yardım edememiş, üstelik Nizip’te Mısır Kuvvetlerine yenilmiştir. Antep halkının direnişini anlatan Şer’i Mahkeme Sicilleri, destanları ve hikayeleri, 8 yıl savaşlarının 1920 yılında Fransızlara karşı yapılan savunmadan çok daha zor şartlar içinde geçtiğini göstermektedir. Bu savaşlarda Osmanlı Kültürünü savunan medrese çevresi tarafsız davranırken, Türk Kültürüne bağlı halk kitleleri Mısır Ordusuna karşı çıkmış ve onları Güney Anadolu’dan çekilmeye mecbur etmişlerdi.

Gazilik Unvanının Verilişi

ANTEP’İN GAZİLİK KANUNU (6 Şubat 1921)

1- Ayıntap Livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap’a tahvil edilmiştir.

2- Bu kanunun uygulamasına içişleri vekili memurdur.

3- İş bu kanun tarihi yayınlandığından itibaren uygulanır.

20 Ekim 1921’de Ankara İtilafnamesi ile Fransızlar Antep’i terk etmeyi resmen kabullendiler. Gerçekte ise Fransızlar 8 Şubat 1921’de Antep Türkleri ile yaptıkları mütareke ile işgallerinin geçici olduğunu belirterek Antep’i terk etmeye söz vermişlerdi. 25 Aralık 1921’de Ankara’ya bağlı kuvvetler, Gaziantep’e girmişlerdir. Her yıl 25 Aralık Gaziantep’in kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Milli Mücadele Kahramanları

ŞAHİN BEY

1877’de Gaziantep’in Bostancı Mahallesinde doğmuş, 1899’da Yemen’e er olarak gitmiştir. Şahin Bey’e bu lakap halk tarafından verilmiştir. Asıl adı Mehmet Sait’tir. Yemen’de vazifesinde gösterdiği başarı neticesinde başçavuş olmuştur. 1911’de Trablusgarp Savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde savaşmıştır. 1917 Ekim’inde ise Sina Cephesinde görev almış ve rütbesi teğmenliğe yükselmiştir. Bu arada İngilizlere esir düşmüş ve Mısır’da Seydi Beşir Kampı’nda Aralık 1919’a kadar kalmıştır. Mütarekeden sonra İngilizler Türk esirleri serbest bırakmışlar ve Şahin Bey de 13 Aralık 1919’da İstanbul’a gelmiştir. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşaya müracaat ederek Antep’e yakın olan Birecik İlçesi Askerlik Şube Başkanlığı’na tayin olmuştur. Bu esnada Fransızlar, Antep’teki konumlarını güçlendirmek için Katma-Kilis-Antep yolu ile takviye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde serbestçe hareket etmekteydiler.

Antep Savunması’nı her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı, 100 kişilik bir kuvvet oluşturdu. Bir süre sonra Ulamasere gibi üç önemli yerde siperler kazdıran Şahin Bey, yolun kontrolünü tamamen sağladı.

3 Şubat 1920 tarihinde Kilis’ten Antep’e hareket eden iki bölüğün himayesindeki 150 arabalı bir Fransız erzak kolu Şahin Bey kuvvetleri tarafından Kertil’de pusuya düşürülerek geri dönmek zorunda bırakılmıştır.

4 Şubat 1920’de Kilis yoluna hâkim olan milli kuvvetler telgraf hatlarını tahrip ederek, Fransızların Kilisler olan her türlü irtibatını kesmişlerdi. Bu esnada Antepliler, bir taraftan Şahin Bey’e cephane ve erzak göndermekte, diğer taraftan şehir içi teşkilatının tanzimine çalışmaktaydılar.

Fransızlar, 18 Şubat ‘ta bu yoldan geçmeyi bir daha denediler fakat Şahin Bey kuvvetlerince mağlup edilerek Kilis’e geri çekildiler.

Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun tepelerinde, Kilis Kuvâ-i Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu sahaları top ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tutmaları üzerine Türk birlikleri çekilmek zorunda kaldılar. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyumamıştı. Oradan oraya koşarak kuvvetlerinin direniş gücünü artırmaya çalışıyordu.

Fransızlar Şahin Bey’in kuvvetleri üzerine son kez top ve makineli tüfeklerle saldırdılar. Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı koymanın ölümle neticeleneceğini anlayan Şahin Bey’in kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Şahin Bey’in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin Bey’e ısrar ettiler. O, çekilmeyi her defasında reddetti. Elmalı Köprüsü taşlarını kendine siper ederek Fransızlara ateş etmeye devam etti. Şahin Bey Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit düştü.

ŞEHİT MEHMET KAMİL

21 Ocak 1920 Cuma günü, 14 yaşındaki Mehmet Kamil annesiyle dedesinin evinden geliyorlardı. İkisinin de sırtında hasır örmek için dedesinin evinden aldıkları parçalar vardı. Fransızlarla harp daha başlamamıştı. Vakit akşam üstüydü. Fransızların fırın olarak kullandığı bir binanın önünden geçerken, Kozanlı tarafından gelen birkaç Fransız askeri birden Mehmet Kamil’in annesinin önünü kesip peçesini açmak istediler. Mehmet Kamil’in annesi bir yandan bağırıyor bir yandan da peçesini açmak isteyen Fransız askerlerine karşı kendisini müdafaa etmeye çalışıyordu. Anasının saldırıya uğradığını gören Kamil yerden aldığı taşları Fransız askerlerine atıyordu. Tam o sırada ortalığı bir çığlık kapladı.Mehmet Kamil, Fransız askerlerinin tüfeklerinin süngüsüyle şehit edilmişti. Mehmet Kamil’in katledilmesiyle Antep müdafaasının ilk şehidi verilmişti.

KARAYILAN

Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Gaziantep’in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur. Karayılan, hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Karayılan’ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı. Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş, bir süre köy imamlığı yapmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozan Ağa’yı vurmuş, avanesini dağıtmıştır.

Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle Karabıyıklı’da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargâh olarak önce Bekirbey sonra Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır. Kendisine Şıhın Dağı’ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür.

Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden kahramanlardan biri olmuştur.

Gaziantep İlinin İdari Tarihçesi ve Günümüzdeki İdari Yapısı

Gaziantep, tarih boyunca Anadolu’da kurulan ve Anadolu’ya egemen olan tüm devletler için önemli bir merkez olmuştur. Gaziantep, Roma İmparatorluğu zamanında bir sınır şehri idi. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Bölge; Doğu Roma İmparatorluğu ( Bizans ) sınırları içerisinde kalmıştır. İslamiyet’in yayılmasından itibaren bölge, İslam ordularının akınına uğramıştır. Gaziantep, Bizans’ın bir uç şehri haline gelerek stratejik bir konuma girmiştir. Bizans bölgeyi kaybetmemek için özel önem vermiştir. Bölge zaman zaman Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. Abbasi Halifesi Harun Reşid, 782 yılında bölgeyi fethederek ‘Avasım’ şehri haline dönüştürdü.

Bölge 1067 yılında Türklerin egemenliğine girdi. Bu tarihten sonra Gaziantep ve çevresi Anadolu Selçuklu Devleti ile Suriye Selçukluları egemenliğinde yer aldı. Haçlı Orduları 1098 yılında bölgeyi işgal ettiler. Gaziantep, önce Edessa ( Urfa ) Kontluğuna bir müddet sonra da Maraş Senyörlüğüne bağlandı. Bölge 1150 yılında Haçlılardan kurtarılarak tekrar Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlandı. Ancak bölgede istikrar sağlanamadı. Bölge Anadolu Selçukluları ile Suriye’de kurulan Atabeyliklerin çatışma alanı oldu.

Bölge 1258 yılında Moğolların istilasına uğradı. Memlûk Devleti, 1260 yılında Gaziantep’i Moğol istilasından kurtararak sınırları içine aldı. Memlûkların sınır şehri olan Gaziantep, bu defa da Maraş’ta kurulan Dulkadir Beyliği’nin almak için mücadele ettiği bir şehir haline geldi. 14. yüzyılın sonlarında başlayan bu mücadele bölgeye Osmanlıların gelmesine kadar devam etti.

1516 yılında Gaziantep’e gelen Yavuz Sultan Selim bölgeyi Arap Eyaletine bağlı bir sancak merkezi yaptı. Gaziantep 1531 yılında Dulkadir Beylerbeyliği’ne (Maraş Eyaleti) bağlandı. Bu durum 1830 tarihine kadar devam etti. Ancak 1818-1830 yılları arasında Antep Sancağının vergi gelirleri Halep Eyaletine tahsis edildi. 1830 yılında Antep kaza merkezi yapılarak Halep Eyaletine bağlandı. Antep, kısa bir dönem Mısır Hidivliği tarafın­dan işgal edildiyse de tekrar Osmanlı yönetiminde Halep Eyaletine bağlandı. Antep, 1908 yılında yapılan idari düzenlemede sancak merkezi oldu. 1913 yılında Kilis ve Halfeti Antep Sancağına bağlandı. 1918 tarihinde Halep’in İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine bağımsız sancak oldu.

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında tüm sancaklar kaldırılarak il statüsüne dönüştürüldü. 1926 yılında Halfeti ilçesi bucak merkezine dönüştürülerek Şanlıurfa iline, buna karşılık Nizip bucağı ilçe yapılarak Gaziantep’e bağlandı. 1933 yılında Kahramanmaraş ilinden Pazarcık ile Osmaniye ilinin kaldırılması sonucu buraya bağlı İslahiye ilçesi Gaziantep’e bağlandı. Bir müddet sonra Pazarcık ilçesi tekrar Kahramanmaraş iline bağlandı. 1946 yılında Oğuzeli ilçesi, 1957 yılında ise Araban ve Yavuzeli ilçeleri kurularak Gaziantep’e bağlandı.

1989 yılında Büyükşehir Belediyesi kurularak, Merkezde Şahinbey ve Şehitkamil ilçeleri oluşturulmuştur. 1991 yılında Nizip İlçesi’nden Karkamış, İslahiye İlçesi’nden Nurdağı ayrılarak ilçe olmuştur. 1995 yılında Oğuzeli ilçesine bağlı Elbeyli Bucağı ve köy­leri Kilis iline bağlanmıştır.

Gaziantep Valisi Davut Gül’ ün Özgeçmişi

1974 yılında Erzurum’un Horasan ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Horasan’da, liseyi Kadıköy Mehmet Beyazıt Lisesi’nde bitirdi. Kıbrıs Yakındoğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. 2000 yılında Gaziantep’te kaymakam adayı olarak mesleğe başladı.

Muğla – Kavaklıdere, İzmir – Kemalpaşa ilçesinde kaymakam vekilliği, İngiltere’de yurtdışı stajı, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptıktan sonra asaleten Kırklareli – Kofçaz Kaymakamı olarak atandı. 2003 – 2005 Şirvan Kaymakamlığı, 2005 – 2006 yıllarında Karaman Vali Yardımcılığı, 2006 – 2009 yıllarında Gürün Kaymakamı olarak görev yaptı.

Türk İdareciler Derneği tarafından 2009 yılında Yılın Kaymakamı seçilerek Şehit Kaymakam Ersin Ateş Ödülü’ne layık görüldü. Gördes ve Şarkışla Kaymakamlıklarının ardından 2015’te İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığına atandı. 09.06.2016 – 05.11.2018 tarihleri arasında Sivas Valisi olarak görev yaptı. 26 Ekim 2018 tarih ve 2018/202 sayılı Cumhurbaşkanı Atama Kararı ile Gaziantep Valiliği görevine atanan Vali Gül, evli ve bir çocuk babasıdır. İngilizce bilmektedir.

VALİ YARDIMCILARI

  • HALİL UYUMAZ – Vali Yardımcısı
  • UĞUR ALADAĞ – Vali Yardımcısı
  • TURGAY ERGİN – Vali Yardımcısı
  • AHMET TURGAY İMAMGİLLER- Vali Yardımcısı
  • ŞENOL ESMER – Vali Yardımcısı
  • HÜSEYİN YILMAZ – Vali yardımcısı
  • CENGİZ AYHAN – Vali Yardımcısı
  • İBRAHİM HALİL TOPRAK – Vali Yardımcısı

Atatürk ve Gaziantep

Atatürk aynı zamanda Gaziantep’in adaşıdır. Gazi şehrinde fahri hemşehrisidir. Gaziantep Bey Mahallesi 41 hanesinde kayıtlıdır. Ata’ya bir hürmet nişanesi olmak üzere bazı cadde ve okullara ismi verilmiştir.

1-Gazi Mustafa Kemal İlkokulu

2-Atatürk Lisesi

3-Atatürk Bulvarı

4-Gaziler Caddesi(Hem Atatürk hatırlanmakta hem de milyonlarca gazi hatıra gelmektedir.)

5-Atatürk İlkokulu

Ulu önder 26 Kânunisani (Ocak) 1933 tarihinde şehrimizi şereflendirdiler.Şehrimiz için ebedi bir saadet kaynağı olan bir tarihi günde toplanan şehir meclisi yüce Halâskâr için halkımızın taşıdığı sonsuz minnet ve şükrân duygularını ifade etmek üzere büyük Atatürk’e gazi yurdun hemşehriliğini arz etmeyi kararlaştırdı.Ve şu mazbatayı tanzim etti.Tarihi yüksek kıymetine binaen aşağıya alıyoruz. Reisicumhur gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Türkiye’nin banisi ve en büyük milli rehberidir. İşgal edilen yurdumuzun istiklalini temin için milli bir cihat açmış ve milletin Başkumandanlığını yaparak Türkiye’yi kurtarmıştır.Bundan sonra idari,fikri,iktisadi,ilmi birçok inkılaplar meydana getirerek yurdumuzu mütemadiyen yükseltmiş ve yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada tarihin en büyük Kumandanı,en büyük inkılapçısı,en büyük ilim ve fikir adamı olarak tanınmıştır.

İşgal edilmiş olan Gaziantep’te bu mücadele ve inkılaplarda büyük liderin yaktığı ışık arkasından koşmuş, vesaiti harbiyesi olmadığı halde her şeyden evvel tek başına on bir ay mücehhez Fransız ordusuyla çarpışmış, şehrin bombardıman edilmesinden, mitralyözlerle taranmasından, hücuma uğramasından yılmamı; Fransızlara harben teslim olmamış;bu suretle milli mücadelenin şanlı sahifesini yazmış ve tarihe emsali bulunmaz bir kahramanlık namı bırakmıştır. Bunun için Büyük Millet Meclisi bir Mustafa Kemal’e birde Antep’e gazilik madalyası takmıştır. Gazi Halâskâr Gazi şehre 26 Kânunisani 1933 tarihinde ilk defa teşrif buyurmuşlardır. Gaziantep ahalisinin hissiyatına tercüman olan belediye meclisi bu çok ulvi levhanın hatırasını ebedileştirmek için şehrin fahri hemşeriliğini Cumhuriyet Halk Fıkrasının daimi, umumi reisi olan adaşına arz ve takdim etmeye ve Gaziantep Cumhuriyet halk fıkrasının bulunduğu Bey Mahallesi nüfusuna bu kaydı tescil ettirmeye karar vermiştir.

İki Gazinin Buluşması

Atatürk, Milli Mücadele yıllarında, Gaziantep’lilerin düşman karşısındaki yiğitçe direnişlerini, ölümle diş dişe savaşlarını, savunmalarını coşkuyla izlemiş,onlara her fırsatta güç vermiş, Gaziantep’lileri övmüştü. Gaziantep’e karşı büyük bir sevgisi vardı ama bir türlü fırsat bulup da bu şehre gelememişti.Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu’ya geçmeden önce Suriye cephesinde 7. Ordu Komutanı olarak görev aldığı zaman,bir keresinde 1918 yılı Ekim ayı başlarında Kilis’e kadar gelmiş, Kilis’te bir gece kalmış, Kaymakam İbrahim ve Kilis ileri gelenleriyle görüşmüştü. Gaziantep’e gelememişti. Gaziantep’liler onu ancak, 26 Ocak 1933 günü kucaklayabilmişlerdi. 1933 yılı Ocak ayının 15’inde uzun süreli bir yurt gezisine çıkan Atatürk Adana’dan sonra,26 Ocak 1933 günü Gaziantep’e yönelmişti.O gün Ramazan Bayramı arefesiydi. Atatürk, bayramı Gaziantep’te geçirmek istiyordu.

Haber Gaziantep’te duyulur, duyulmaz halk iki bayramı bir arada kutlamanın sevinci içinde, şehirlerini bayrak ve taklarla süslemişlerdi. Gaziantep Valisi Akif Bey’in başkanlığındaki bir heyet, Atatürk’ü karşılamak üzere Narlı istasyonuna hareket etti. Heyetle buluşan Atatürk, onlarla birlikte saat 11’e doğru Gaziantep’e girdi. O gün şehir ana-baba günü,binlerce,onbinlerce insan, okullar, esnaf birlikleri karşılamaya çıkmışlardı. Atatürk, karşılayıcıları selamladıktan sonra, otomobiline bindi. Yolda, Başkarakol’da arabasından inerek,bir süre halk arasında yürüdü, tekrar bindi, Atatürk Bulvarı’ndan Halkevine geldi.Meydanlarda davul-zurnalar çalıyor, milli oyunlar oynanıyordu. Halk evinde çeşitli kuruluşların yöneticileri ile görüştü bilgi aldı. Atatürk, Gaziantep’teki çalışmalardan memnun görünüyordu. Akşam, Gaziantep’liler, Atatürk’e ikiyüz kişilik bir yemek verdiler. Yemeğin sonunda Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali bir konuşma yapmış, sözlerini şöyle tamamlamıştı. Gazi bizim Gazimiz, kainat ve insanlığın Ulu Gazisi…

Gaziantep’in yüreğinden coşan sesi dinliyormusun? Bu ses, tek ses olarak neden senin büyük yüreğine akıyor Gaziantep seninle yeniden kuruldu, çünkü sana inandı, bağlandı. Sana inanan, sana bağlanan kendi varlığına inanır. Hakka inanır, sonsuzluğa bağlanır. Sen her şeysin, Gazisin. Büyük Türk’ün bizzat kendisisin,özüsün,kütük adın Gazi Mustafa Kemal’dir.Fakat doğuş adın, tarih adın, asıl adın Türkiye’dir.  Ertesi gün,27 Ocak 1933 Cuma,bayramın birinci günü, Atatürk’ün üzerinde lacivert bir elbise, gri kravat, siyah iskarpinler var. Valilikte yapılan bayramlaşma törenine katıldı. Buradan, üstü açık bir arabayla Belediyeye geldi.Belediye Meclisi salonunda toplanan Gaziantep’lilerle, şehrin sorunlarını görüştü, ihtiyaçlarını sordu.

Gaziantep’te bir lise açılması isteniyordu. Başbakan İsmet İnönü’ye bir telgraf gönderdi. Gaziantep’teki ortaokulun lise haline getirilmesini, bu işin bir iki gün içinde sonuçlandırılmasını istedi. Öyle ki, üç gün sonra 1 Şubat 1933’te Gaziantep lisesi açılmıştı. Bu arada bir de tören yapıldı. Şehir meclisi Atatürk’e “Hemşehrilik Belgesi” verilmesini kararlaştırdı. Atatürk, Gaziantep Nüfus Kütüğünde ( Bey Mahallesi, hane 41, cilt 86, sayfa 56, Zübeyde’den doğma, Ali Rıza oğlu, 1881 Selanik doğumlu gazi Mustafa Kemal ) olarak geçti.

Hemşehrilik Belgesi, Gaziantep Belediye Başkanı Hamdi Kutlar’ın bir konuşmasıyla Atatürk’e verildi. Atatürk teşekkür ederek: Gaziantep güzel şehir, Gaziantep’liler vatansever, cesur ve çok çalışkandır. Bu şehir her hizmete layıktır. Gereken her yardım yapılacaktır dedi. Belediyeden sonra Garnizon Komutanlığına gitti, subay ve erlerin bayramlarını kutladı. Öğleden sonra Narlı’ya buradan da Adana’ya dönüyordu. Atatürk, Gaziantep’in Kurtuluş Günü yıldönümleri olan 25 Aralık’ta sık sık Gaziantep’lileri kutluyordu. 25 Aralık 1936’da Gaziantep’in 15. Kurtuluş Yıldönümü günü şu telgrafı göndermişti:

( …Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gaziantepliler’i kahramanlık örneği olarak alabilir.) Bu telgraftan bir yıl sonra 25 Aralık 1937’de Gaziantep’in 16. kurtuluş yıldönümü dolayısıyla Ankara Halk evi’nde düzenlenen toplantıya katılmış, Gaziantepliler’e de bir telgraf çekmişti. Bu telgrafta; (…Eğer bir gün millet,vatan ve Cumhuriyetin yüksek çıkarları gerekirse, o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeye hazır olduklarına şüphem olmadığı bilinmelidir) diyordu. Gaziantep ise Atatürk’ünü her zaman saygıyla andı. Onun Gaziantep’e geliş gününü,bir bayram olarak her yıl kutladı.

Geçmiş Dönem Valilerimiz

Hüsnü ÇAKIR (14.TS.1922 – 27.05.1925)

Talat ÖNCEL (24.06.1925 – 24.07.1930)

Nazmi TOKER (24.07.1930 – 18.07.1932)

Akif İYİDOĞAN (18.07.1932 – 20.06.1935)

Ali Rıza ÇEVİK (27.07.1935 – 20.02.1939)

Şefik BİCİOĞLU (27.02.1939 – 04.06.1939)

Cavit ÜNER (16.06.1939 – 02.04.1941)

Burhanettin TEKER (26.04.1941 – 20.08.1945)

Raif TEK (19.09.1945 – 06.08.1949)

İhsan ECEMİŞ (06.08.1949 – 13.02.1950)

Cavit KINAY (13.09.1950 – 25.07.1951)

A.Dündar ATAKER (15.08.1951 – 23.07.1954)

M.Ali ÇELTİK (06.09.1954 – 02.07.1956)

Kamuran ÇUHRUK (16.07.1956 – 26.11.1956)

Hıfzı EGE (07.12.1956 – 27.05.1960)

Faik YÜNGÜL (1960 – 1960)

Niyazi ARAZ (13.06.1960 – 25.08.1961)

Osman MERİÇ (28.08.1961 – 12.10.1962)

Salih TANYERİ (12.10.1962 – 15.01.1966)

M.Naci ÇEREZCİ (31.01.1966 – 29.12.1967)

Hayrettin ERSÖZ (29.12.1967 – 08.04.1970)

Mustafa YÖRÜKOĞLU (15.09.1970 – 23.07.1975)

M.Kemal DEMİRTAŞ (23.07.1975 – 03.10.1977)

Erdoğan ŞAHİNOĞLU (1977 – 1978)

A.Metin DİRİMTEKİN (15.02.1978 – 03.03.1978)

A.Cezmi KARTAY (11.03.1978 – 03.12.1979)

Sebahattin ÇAKMAKOĞLU (03.12.1979 – 28.10.1980)

Fikret KOÇAK (04.11.1980 – 24.01.1984)

Abdülkadir AKSU (09.02.1984 – 18.09.1987)

Hüsnü TUĞLU (27.02.1988 – 02.08.1991)

Erhan TANJU (18.08.1991 – 20.08.1992)

R.Birsin ÖZEN (21.02.1992 – 25.01.1994)

Muammer GÜLER (06.07.1994 – 09.08.2000)

Erhan TANJU (13.08.2000 – 11.02.2003)

M.Lütfullah BİLGİN (17.02.2003 – 18.01.2006)

Süleyman KAMÇI (26.01.2006 – 24.08.2011)

Erdal ATA (30.08.2011 – 27.02.2015)

Ali YERLİKAYA (05.03.2015 – 03.11.2018)

E-Bültene Kayıt Olun, Fırsatları Kaçırmayın!

İlginiz Çekebilir

Gaziantep Karpuzatan Mesire Yeri Bir Kahvenin 400 Yıllık Hatırı: “Menengiç Kahvesi” Gaziantep Hamam Müzesi Gaziantep’te Kutnuculuğun Tarihçesi GAZİANTEP: KÖLÜK AŞI Gaziantep’te Siyah ve Yeşil Zeytin Nasıl Yapılır, Nasıl Tatlandırılır?