Sizin Gaziantep

Gaziantep Savunması

 

 

Mustafa Kemal Atatürk

“Ben Antepliler’in gözlerinden nasıl öpmem ki? Onlar yalnız Antep’i değil Türkiye’yi de kurtardılar.”

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri söylemesine sebep olan Gaziantep Savunması, baştan sona içerdiği yaşanılan acılar ve kahramanlıklar ile yalnızca Türk Tarihine değil, Dünya Tarihinde de kendisine önemli bir yer bulmuştur. İşte size tarihi Gaziantep Savunmasında baştan sona yaşanılanlar.

ANTEP’İN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ VE FRANSIZLARA DEVRİ

Antep’in İngilizler Tarafından İşgali

Halep’te bulunan İngilizler, Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) 7. maddesine dayanarak 15 ocak 1919 ‘da bir süvari tugayı ve beraberindeki kuvvetle Antep’i işgal ederek, Amerikan koleji ve çevresindeki Ermeni evlerini kışla ve karargah haline getirdiler. Antepliler bu işgali, mütareke hükümlerine uyulmadığı gerekçesiyle protesto ettiler. Sözde İngilizler kışı geçirmek ve hayvanlara yem temin etmek amacıyla Antep’i işgal ettiklerini açıkladılarsa da, bir ay sonra Maraş ve Urfa’yı da işgal etmekle iddialarını fiilen yalanladılar. 31 ekim 1918 tarihinde (Mondros) da Türkler tarafından imzalanan mütareke, Antep sancağını Türk hakimiyetinde bırakıyordu. Ancak anlaşmanın 7. maddesi karışıklık çıktığı taktirde emniyeti sağlamak için icap eden önemli askeri noktaları işgal etme hakkını İtilaf Kuvvetleri’ ne bağışlıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ nda Suriye’ye gönderilen Ermeniler bu fırsattan istifade ederek İngilizlerle birlikte Antep’e döndüler.

Dönenler arasında Antepli olmayan ve asayişsizlik dolayısıyla memleketlerine gidemeyen Sivas, Erzurum ve diğer Anadolu şehirlerinden gelen Ermeniler de bulunmaktaydı. Türklere karşı büyük bir hırs, kin ve nefretle dolu olan bu Ermeniler, İngiliz makamlarını etkileyerek, sert ve zalim bir idare kurulmasına çalıştılar. Türklerin satışa çıkardıkları taşınabilir mallarını “ Ermeni malıdır” diye gasp ettiler. Silah arama bahanesiyle şehir günlerce baskı altında tutuldu, bütün evler arandı ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Türkler; ekmek bıçaklarına kadar ellerindeki kesici ve patlayıcı silahlarını İngiliz makamlarına teslim etmek zorunda kaldılar. İngilizler 15 Mart 1919 da şehirde 15 günlük dükkan kapatma ve sokağa çıkma yasağı koydular.

Bütün toplantılar yasaklandı.Bu baskı 31 Mart 1919’da son buldu. İşgalin ağırlığı, düşmanın eziyet ve kötü davranışları Anteplilerin kararlılık ve direnme azmini güçlendirdi. Halktaki bu ruh halini sezen İngilizler, Ermeniler ve Türkler arasında ayrılık yapmadan bölgeyi idare etmeye yöneldiler. Mahalli teşkilatlara karışmadılar. Osmanlı memurlarını yönetimde serbest bıraktılar. 1919 senesi ilk bahar ile yaz ayları olaysız geçmişti. 1919 Ekim ayında ilgili hükümetler arasında varılan bir anlaşmadan sonra Suriye ve Kilikya’daki İngiliz kıtalarının Fransız kıtalarıyla değiştirilmesine karar verildi.

Antep’in Fransızlar Tarafından İşgali

Ekim 1919 sonunda İngilizler, Antep’i Fransız işgaline terk ettiler. 27 Ekim 1919’ da Ermeni ve Fransızlardan oluşan 200 kişilik bir birlik Antep’e intikal etti. Fransız Albayı Saint Marie 28 Ekim günü bandoyla karşılandı. 29 Ekim 1919 günü de 2000 kişilik bir Fransız kuvveti, Ermeni azınlığın sevinç gösterileri arasında Antep’e girdi. İşgalin ertesi günü Antep halkı 10 bin kişinin katıldığı bir hürriyet ve istiklal mitingi düzenledi. Fransız işgali ile başlayan Ermeni taşkınlıkları, Türklere yapılan zulüm ve hakaret ile Türk kadınlarına yapılan tecavüzler Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin hızla gelişmesini sağlamış ve silahlı direnme zemini hazırlamıştır.

ANTEP’TE MİLLİ CEMİYETLERİN KURULMASI VE HALKIN İŞGALE TEPKİLERİ

A) Antep Cemiyet-i İslâmiye Teşkilatı

Cemiyet-i İslâmiye; İngiliz işgali ve Ermeni taşkınlıkları üzerine Antep halkı tarafından şehrin bilginlerinden ileri gelenlerinden seçilmiş bir heyetti. Bu heyet Anteplilere yapılan haksızlıkların önüne geçmek ve Anteplilerin haklarını korumak vazifesini üstlenmişti. Fransızlar Antep’i işgal ettiklerinde Cemiyet-i İslamiye aşağıda isimleri yazılı kişilerden oluşmaktaydı.

1- Bülbülzade Hacı Abdullah Efendi Hoca

2- Müftü Bulaşıkzade Arif Efendi

3- Hoca Fahrettin Efendi

4- Şeyh Mustafa Efendi

5- Şuayb Ubeydullah Efendi

6- Fazlı Ağazade Nuri Bey

7- Dayı Ahmet Ağa

8- Mısrızade Arif Bey

9- Müftüzade Hayri Efendi

10- Mazlum Efendi

11- Doktor Mecit Bey

12- Hacı Hanifizade Abdullah Namık Bey

13- Überizade Kamil Bey (Ayas)

14- Kepkepzade Şakir Efendi

15- Şefik İzrap Bey

Cemiyeti İslâmiye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kuruluşuna kadar, Antep Kilis ve Nizip’de teşkilatlanmıştır. Bu cemiyetin üyeleri gün geçtikçe artmıştı. Gerek Antep ve Kilis gerekse Nizip’deki cemiyet-i İslamiye aynı gaye uğrunda birbirleriyle sürekli irtibatta bulunmuşlardır.

B-Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

4 Eylül 1919 da Sivas kongresinde teşkil edilen ve Mustafa Kemal Paşa’yı temsil heyetinin başkanı seçen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’ nin, bütün il ve ilçelerde şubeler açılmasını ve Misak-i Millinin gerçekleştirilmesi için valilere, mutasarrıflara gönderdiği genelge üzerine, Antep’de heyeti merkeziye oluşturulmuştur.

Heyet-i merkeziye: Tahrirat müdürü Ragıp Bey, Jandarma yüzbaşısı Esat Bey, Doktor Hamit Bey, Ahmet Muhtar Bey, alay katibi Maraşlı Avni Bey, meclis idare baş katibi Eşref Efendi, Maraşlı Hoca Hamdi Efendi, Kepkepzade Abdürrezzak Efendi, Marakzade Şerif Ağa, Körükçüzade Ahmet Efendi’den oluşmaktaydı. Heyet-i merkeziyenin faaliyetlerine yardımcı olmak amacıyla bu teşkilata bağlı olarak Antep’in ileri gelenlerinden Pazarbaşı Nuri Bey başkanlığında heyet-i idare oluşturularak üyeliklerine: Hocazade Ferit Bey, Hacı Ömerzade, Muhammed Ali Bey, Kilisli komiser Halil Efendi, İncozade Hüseyin Efendi, Mahmut Bildirici Efendi getirilmişti.

Sivas kongresine Antep’i temsilen Kara Vasıf katılmıştır. Teşkilata giren her vatandaş fakir değilse, bir silah temini ile mükellef tutulmuştur. Hali vakti yerinde olanlardan ayrıca yardım parası alınıyordu. Çiftçiler çift hayvanlarını, vatandaşlar yatak ve yorganlarını satarak silah alıyorlardı. Halep’ den satın alınan tüfek ve cephaneler işgal kuvvetlerine rağmen geceleri şehre sokuluyordu. Şehir içinde muharebe birlikleri kuruluyordu. Birkaç mahalle birleştirilerek bir semt teşkil ediliyordu ki bunların sayısı 27 ‘yi bulmuştu. Semtin ileri gelen hatırı sayılır kişilerinden bir semt reisi ve o semtte oturan yedek subaylardan savaş görmüş çavuşlardan biride kısım kumandanı oluyordu.Her semtin kadrosu 100 kişiydi. Silahlılar savaşacak, silahsızlar tahkimata (bir yerin düşmanın saldırılarına karşı sağlamlaştırmak ) çalışacak ve silahlılardan yaralanan veya şehit olanlardan boşalacak yerleri dolduracaklardı.

Antep Halkının İşgale Tepkileri

İngiltere’nin işgali altında tuttuğu bölgeyi, Suriye İtilafnamesi ile Fransızlara devretmesi üzerine bu haksız işgallere karşı bölge şehirlerinden çeşitli protestolar ve tepkiler meydana gelmiştir. 5 Kasım 1919′ da Cuma günü, yani Antep’in Fransızlar tarafından işgalinin birinci günü bir Ermeni tercümanla şehre inen bir Fransız subayının, Akyol cami’de asılı Türk Bayrağını, orada bulunan bir Türk polisine zorla indirtmesi, şehirde infial uyandırmış, halk galeyana gelmiştir. Zorla da olsa Türk Bayrağını indiren polisin derhal görevinden atılması sağlanmıştır. Bu hareket Fransızlar nezdinde protesto edilmiştir. 8 Kasım 1919’da Türklerin birkaç kez vaki olan protestoları karşısında Fransız komutanlığı, Ermeni aylına mensup kıtaları Antep’den çekilmeye ikna etmiştir. Fransızlara ve Ermeni askerlere güvenen yerli Ermeniler güçlendikçe taşkınlıklarını arttırdılar.

Ermeniler semtlerinde rastladıkları Türkleri tehdit ediyor ve dövüyorlardı. Türkler Ermenilerin çoğunlukta olduğu semtlerde dolaşamaz olmuşlardı. 10 Kasım 1919’da Ermeni askerleriyle Türk polisleri arasında bir kavga çıktığında, Cemiyet-i İslamiye bu fırsattan istifade ederek Antep’in Fransızlar tarafından işgalini protesto etmiştir. 23 Kasım 1919’da Cemiyet-i İslamiye, Mondros Mütarekesinin maddeleriyle beraber verilen teminata rağmen İngiliz ve Fransız işgalinin Türk idaresine darbe vurduğunu, Wilson prensiplerine dönülerek işgalin kaldırılması maksadıyla yapılan bir mitingden sonra yeni bir protesto verdi. Bu arada bizzat Mustafa Kemal Paşa, 1 Aralık 1919’da Kâzım Karabekir’e “son derece gizli tutulması” gereken bir telgraf göndermiştir. Buna göre Kilikya, Urfa, Maraş ve Antep işgalinin ve Ermenilerin yaptıkları cinayetlerin şiddetle protesto edilmesini ve maneviye ile mücadelenin ilanı bildiriyordu.

ANTEP SAVUNMASININ BAŞLAMASI

Araptar Baskını

11 Ocak 1920 tarihinde 400 piyade, 50 süvari ve 2 dağ topundan oluşan bir Fransız kuvveti Antep yakınlarındaki Keferdiz’e gitmek üzere Antep’den hareket etti ve geceyi Araptar köyünde geçirdi.Ancak bu kuvvet bütün köy halkını evlerinden dışarıya attı, eşyalarını yağmaya ve kadınlara taarruza başladı.Bunun üzerine etraf köylere haberciler gönderildi.Fransızlara taarruza karar verildi. Ertesi sabah Araplar’dan hareket eden Fransızlar Çatalmazı denilen mevkide daha önce birleşen köy kuvvetlerinden oluşan birlik tarafından imha edildi.Olay yerine gelen Türk ve Fransızlardan oluşan heyet, yaptığı araştırmalar sonucu Fransızlar aleyhinde rapor verdi. 19 Ocak 1920’de Antep’den Maraş’a giden bir Fransız erzak kafilesinde Karabıyıklı civarında 20 Ocak 1920 tarihinde Karayılan( Molla Mehmet) tarafından baskına uğratılarak tamamen esir ve imha edildi.

Bu iki olay üzerine Fransız kuvvetleri şehir haricine çıkamaz oldular. Antep halkının sabrını taşıran en büyük olay 21 Ocak 1920 günü akşama doğru bugünkü İnönü caddesinde, askeri fırın önünde 10-12 yaşlarında oğlu Mehmet Kamil ile geçmekte olan bir Türk kadınına fırındaki Fransızlardan iki sarhoş asker sarkıntılık ederek peçesini açmak istemişlerdir. Mehmet Kâmil anasını savunmak için Fransızlara taşla hücum etmiş ve iki Fransız askeri tarafından hemen orada süngülenerek şehit edilmişti.Bu olay üzerine dükkanlar günlerce kapalı kaldı.Bir kısım gençler Fransızlara hücum edilmesini istiyorlardı. Heyet-i merkeziyenin “henüz vakit gelmedi,biraz sabırlı olunuz her şey yapılacaktır” yolunda tavsiyeleri ve Fransızların oyalayıcı ve yumuşak tutumu ile normal hayata geçilebilmiştir.

ANTEP SAVUNMASININ İKİNCİ DEVRESİ

Şehir İçinde Çarpışmaların Başlaması

Şahin Bey’in şehit düşmesi Antep ve çevresinde büyük bir üzüntü ve ızdırap yaratmış ve Antep halkını müthiş derecede savunma hırsına yöneltmiştir. Bu olay üzerine Kılıç Ali kuvvetleriyle Antep civarına gelmiştir. Fransız kuvvetlerinin Antep’e girmelerinden cesaret alan şehirdeki Ermeniler Antep halkına zulüm yapmaya başlamış ve halkı galeyana getirmeye çalışmışlardır. Kilis’ten Antep’e gelen Kolonel Andrea, 1 Nisan’da tekrar Kilis’e dönmek için yola çıktığı zaman Maraş’tan Burç Köyüne gelmiş olan Kuvai Milliye Kumandanı Kılıç Ali Bey maiyetindeki makineli tüfeklerle donanmış kuvvetle, Antep’e bir buçuk saatlik mesafede olan Balaban mevkiinde düşmanı çevirdi. Bu baskından Fransızlar, büyük rütbeli bir subay ve yirmiden fazla ölü bırakarak güçlükle Bostancık’a doğru yürüyüşe devam etti.

1-2 Nisan 1920 gecesini Bostancık’ta geçiren Fransız kıtalarına, 2 Nisan 1920 sabahı Milli Kuvvetler tarafından ikinci bir baskın yapıldı. Fransız komutanı Antep Mutasarrıfı ile görüşerek Düztepe’yi işgal eden Türk kuvvetlerinin çekilmelerini, aksi halde topçu ateşi altına alınacağını bildirdi. Bunun üzerine esasen çıplak ve savunmaya elverişli olmayan bu tepe Antep Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından terk edildi.

Antepliler Tarafından Fransızlar’a Yapılan ilk Kuşatma

3 Nisan 1920 de bütün cephelerde ateş devam etti, Kilis istikametinden gelen uçak, şehir üzerinde uçarak keşifte bulunmak istedi; fakat milli kuvvetlerin ateşi ile uzaklaştırıldı. 4 Nisan 1920 de Kılıç Ali, maiyetiyle beraber şehre geldi; müdafaa hatlarını gezdi, şehirde mevcut kuvvetleri bu vaziyete göre görevlendirdi. Kendisine yardımcı olarak Kilisli Jandarma Yüzbaşısı Arslan Beyi seçti. Şehirdeki en mühim noktayı Çınarlı Cami mevkisi oluşturmaktaydı. Şehirde yapılacak muharebenin sevk ve idaresi için Antep şehri, cephe adı verilen yedi bölgeye ayrıldı.

1- Tabakhane Cephesi

2- Şeyh Camii Cephesi

3- Mağarabaşı Cephesi

4- Şehrüküstü Cephesi

5- Aydubaba Cephesi

6- Musullu Cephesi

7- Çınarlı Camii Cephesi

Bu arada Lord Curzon, Maraş ve Antep’te meydana gelen olaylara sebep olanlarla, sorumlularının Türkler olduğunu belirtiyordu. İngiliz Dışişleri Bakanının iddialarına karşı olarak güneydeki olayları başlatanların Ermeniler olduğunu açıklıyordu. Antep çarpışmaları başlayınca; Ermeni mahallesindeki Türkler evlerini ve eşyalarını olduğu gibi bırakarak Türk mahallelerine sığınmak zorunda kaldılar. Türk mahallelerinde oturan Ermeniler de kendi bölgelerine kaçtılar. Türk mahallelerindeki Ermeni evlerinin eşyaları, teşkil edilen ‘‘ Malları Koruma Komisyonu’’ tarafından toplattırılıp koruma altına alındı. Evlerin hiçbiri tahrip edilmemiş ve ateş edilmeye uygun evlerden ancak ufak mazgallar açıldı. Ermeni mahallelerinde olan Türklerin evlerinin eşyaları ise yağma edilmiş, evleri yıkılmıştı.

Antep’teki kuvvetler tarafından her işte ciddiyet, her muamelede resmiyet ve adeta bir devlet otoritesi tesis edilmişti. Her semtten sorumlu bir kumandan, her komisyondan sorumlu aza ve reis seçilmiş, bunların vazifeleri ayrı ayrı birer talimatname ile de onaylanmıştı. 6 Nisan’da Fransızlar, Kozanlı taraflarında bulunan mahallelere karşı bir taarruzda bulundu. Bazı mahalleler ele geçirildi. 11 Nisan 1920 de Kılıç Ali, hariçteki teşkilatı takviye ve savaş malzemelerini incelemek, halkın ve milli kuvvetlerin ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla yerine Kilisli Arslan Bey’ i bırakarak Antep dışına çıktı.

Bu arada Türklerin ihtiyaç malzemelerini vermede güçlük çıkarmaları ve hatta imkansızlığını hissedince her türlü ihtiyaç malzemesi, cephane, teçhizat ve saireyi Fransızlar bölge dışından getirtmek zorunda kaldılar. İkmal yolları Kilis üzerinden geçmekte idi.Daha emin bir ikmal yolu bulmak lazımdı. Bu düşünce ile Akçakoyunlu Demiryolu İstasyonunu ikmal merkezi yaparak, buradan kuvvetli muhafızlar himayesinde ikmallerini yapıyorlardı. Yine Fırat Nehri’ne kadar olan mıntıkayı milli kuvvetlerden temizleyerek, Akçakoyunlu müstahkem ordugahının emniyetini sağladılar.

Fransızlar’ın Antep’i Kuşatması

Norman kuvvetleri 15-16 Nisan 1920 gecesi, şehrin doğu ve güneyinde Hacıbaba, Acemkaya, Cunut sırtlarını işgale muvaffak oldu ve topçu ateşleriyle şehri döğmeye başladı. Şehrin 200 metre mesafe uzağında bulunan Makas Mağarası civarındaki tepeleri kuşattılar. Fransız komutanı Antep Mutasarrıfına bir mektup yazarak şehrin teslimini istedi. Norman Kıtalarının şehri muhasarası sırasında, Maraş’tan kadro halindeki 9. Kafkas Alayı’nın 2. Taburu cepheye geldi. Anteplinin o güne kadar duymadığı top sesleri yavaş yavaş halkın kulağını tırmalamaya başlamıştı.

16 Nisan Akşamı Yıldırım ve Şimşek Taburları’ da bozuldu. Kozanlı Cephesinde bulunan Kilisli Arslan Bey beraberindeki askerlerle gece karanlığından yararlanarak, ikinci müdafaa hattı olan Musullu Cephesine çekildi. Diğer taraftan Albay Debieuvre komutasında Kilis’ten Antep’e gönderilen kıta 17 Nisan 1920 günü, Antep’e gelerek şehrin batı kısmındaki Battal Höyük, Garaf ve İbrahimli sırtlarını işgal etti. Bu suretle Antep’eki kuvvetler fazla miktarda takviye edildiği gibi Antep şehri de Fransızlar tarafından muhasara altına alınmış oldu.

Mağarabaşı Harbi (26 Nisan 1920) ve Kuşatmanın Kaldırılması

(İlk Fransız Taarruzu)

26 Nisan 1920 sabahı şehrin doğu kısmını kuşatan Norman birlikleri Mağarabaşı semtini aralıksız bombalarken, aynı anda iki tankın desteği altında 400 kişilik bir Fransız kuvveti Nizip yolu üzerinden şehrin doğu cephesine taarruz başlattı. Küçük çaplı top ve makineli tüfeklerle donatılmış tanklar, Türk siperlerine en yakın mesafelere kadar gelerek ateşe başladı ve piyadelerin ilerlemesini sağladılar.

Düşman kuvvetleri, Milli Kuvvetlerin ateşleri karşısında ağır zayiat vermelerine rağmen, şehrin dış mahallelerine girmeye ve ilk saftaki evleri işgal etmeye muvaffak oldular. Millî Kuvvetler bu durum karşısında Fransız kuvvetlerinin üzerine yoğun bir ateş açmış ve bu mukavemet karşısında tutunamayan Fransız kuvvetleri geri çekilmeye mecbur olmuştur. Fransızların bu başarısızlığı Milli Kuvvetlerin maneviyatını kuvvetlendirmiştir.

Antepliler Tarafından Fransızlar’a Yapılan İkinci Kuşatma

27 Nisan 1920’de Kafkas Alayından oluşturulan tabur Sarımsak Tepe gerilerine gelerek Norman kuvvetlerinin tahliye ettiği bütün sırtları işgal etti. Kılıç Ali Bey, o gün maiyeti ile ikinci defa şehre girdi. 29 Nisan 1920’de Kafkas Alayının topları ilk defa Mardin Tepe, Kurbanbaba, Kolej sırtlarını bombardıman etmeye başladı. Bu topçu ateşi, Kolej’deki Fransız topçuları ile karşılaştı. Ve bu topçu düellosu iki buçuk saat kadar devam etti. 30 Nisan sabahı Debieuvre kıtası da Antep’ten uzaklaştıktan sonra Mardin Tepe, Kurbanbaba hariç olmak üzere şehrin bütün etrafı Milli Kuvvetler tarafından zapt edildi; bu kez de Fransızlar, Milli Kuvvetlerin kuşatması altına girdi.

Kurbanbaba Taarruzu (30 Nisan 1920) ve Şehir İçindeki Durum

(Fransızların İkinci Mağlubiyeti)

Fransızların işgalinde bulunan mevkiler içinde askeri bakımdan en önemlisi Kurbanbaba Tepesi idi. Bu tepe hem Fransız Karargâhının bulunduğu Kolej’e, hem de Mardin Tepe’ye hakim bir vaziyette idi. Fikri Bey, bu tepeyi zapt etmeye karar verdi. 1 Mayıs 1920’de Mardin Tepesi’ nin güneyindeki Karataş denen tepeleri işgal ederek buradan Kurbanbaba üzerine bir gece hücum düzenledi.

Karataş’a yerleşen nizamiye taburu ve bunlara katılan Besni, Nizip, Maraş Milli Kuvvetleri 2 Mayıs 1920’de Kurbanbaba taarruzuna iştirak ettiler. Taarruzu Binbaşı Fikri Bey idare etti. Taarruz başlar başlamaz Dülük mevkiinde mevziye giren topçularımızda Kolej, Mardin, Kurbanbaba tepeleri ile Fransızların işgalinde bulunan mevzileri bombardıman etmeye başladı. Şehir içinde ise, bilhassa Çınarlı Cephesinde şiddetli çarpışmalar devam ediyor, taarruz hedefi şaşırtma usulü ile kapatılıyordu. Taarruz, öğleden sonra bir meydan muharebesine dönüştü. Uzun süren çarpışma neticesinde Fransız kuvvetleri Mardin Tepe istikametine doğru geri çekilmeye mecbur kaldılar. Böylece Kurbanbaba Tepesi ele geçirildi. (Antep harp tarihinde “Kurbanbaba Muharebesi” diye bilinen bu mücadeleyi Fikri Bey idare etmiş ve kahraman Türk askerinin birçok fedakarlıkları olmuştur.)

Kurbanbaba harbi devam ederken, içeride de bazı olaylar yaşanmaktaydı. Kılıç Ali Bey, Fransızlara yardım eden Ermenilere hitaben bir beyanname yayınladı. Beyanname ‘‘Eğer yarın öğleye kadar mevzileriniz üzerine Türk bayrakları açarak teslim olmadığınız takdirde bulunduğunuz mahaller amansız olarak bombardıman edilecektir’’ diyordu. Gelen cevap ise ‘‘Biz sizi tanımıyoruz, selahiyetleriniz hududunu Osmanlı Devletinden sorup anlayacağız’’ şeklindeydi. Bu cevaptan sonra hem Kolej hem de Ermeni mahalleri bombardıman edilmeye başlandı. Binbaşı Hamdi Bey kumandasındaki Türk Kuvvetleri Fransızlardan 2 bin esir alarak 2 topuna el koydu.

Düşmanın Kilise girişinden sonra Kılıç Ali Bey, 12 Mayıs 1920‘de Ankara’ya çağrıldı. Antep Heyet-i Merkeziyesi Kılıç Ali’ nin gitmemesine yönelik bütün gayretlerine rağmen Yozgat’a tümen komutanı yetkisiyle gönderildi. Kılıç Ali Bey, Yozgat ve Bölgesinde isyan hazırlığında bulunan Çapanoğulları isyanını hiç kimseye bildirmeden hareket hazırlığına başladı. Yerine Kilisli Arslan Bey’i bırakarak Antep’ten ayrıldı. Ankara Hükümetini, özellikle Kuvayi Milliye’yi temsil eden Kılıç Ali Bey’in bu çevreden ayrılışı halk üzerinde olumsuz bir etki bıraktı. Arslan Bey’den sonra Alay Kumandanı Hamdi Bey Kuvay-î Milliye Kumandanlığını yürüttü. Hamdi Bey’in zamanında civar köydeki halktan Milli Merkez Taburu namıyla bir tabur daha teşkil edilerek cephelere taksim edildi.

Akbaba Muharebesi

Haleb’i işgal etmek için Katma’da Fransız hazırlığı devam ederken, Antep’te kuşatma altında kalan Fransızları kurtarmak için Kilis’te hazırlıklar devam ediyordu. 21 Mayıs 1920′ de Kilis’in 5 km kuzeyindeki Damburalı Köyünde bulunan Kilis Kuvay-î Milliye Kumandanı Polat Bey’den alınan raporda; 200’den fazla araba ve birkaç otomobilden kurulu bir erzak kolunun süvari ve topçu ile takviyelendirilmiş bir Fransız piyade taburunun muhafazasında Damburalı yolu ile Kilis’ten Antep’e doğru harekete geçtiği bildirildi. Bu kuvvetlerin baskına uğratılabilmesi için Antep’te bulunan birlikler ve Kuvayî Milliye müfrezeleri aralarında durumu incelediler.

Alınan karar çerçevesinde:

Kilis-Antep şosesinden hareket edecek olan Fransız kuvvetlerini durdurmak için birinci ve ikinci müdafaa hatları, Kızılburun sırtları belirlendi. Bu müdafaa hattı, 30. kilometreye ve Kertil sırtlarına kadar devam ediyordu. Bu hatlarda Polat Bey kumandasındaki Kilis ve hava kuvvetleri bulunacaktı. Üçüncü müdafaa hattı, şosenin doğu tarafı ve Akbaba sırtları idi. Bu sırtlarda ise, 9. Alay’ın bir ve ikinci taburundan birer piyade bölüğü ile iki makineli tüfek, Yıldırım Taburu ile Antep Milli Taburundan iki birlik, iki Rus, bir Schnider dağ topu bulunacaktı. Dördüncü ve son müdafaa hattı ise, Körkün Tepeleri idi.

Buralarda 9. Alayın birinci taburundan iki bölük piyade, bir makineli tüfek ve bir Rus dağ topu bulunacaktı.22 Mayıs 1920 günü, düşman kuvvetlerinin kertil’den çıkarak Ulumasere Köyü istikametinde yürüdüğü görüldü ve çarpışma başladı. Türk piyadesi düşman kuvvetleri karşısında tutunamadı. Milli Kuvvetler arasında fedakarlığı ve kahramanlığı ile halkın kalbinde yaşayan Söylemezzade Mülazım Mahmut Bey Kurbanbaba’da şehit düşmüş ve herkesi üzmüştü. 22 Mayıs’ta Türk kuvvetleri Maraş’a doğru çekilmeye mecbur kaldı. Bu sırada Karayılan Sarımsak Tepe’ye taarruz ile düşman siperlerine girmeye muvaffak oldu. Ancak burada yaşanan çatışmada Molla Karayılan şehit düştü.

Debieuvre kıtaları Türk kuşatmasını yararak, Antep’teki Fransız kuvvetlerini takviye etmeyi başardı. Bu direniş karşısında 22 Mayıs ile 29 Mayıs 1920 tarihleri arasında Fransız topçusu Antep’teki Türk mahallelerini sürekli bombalayarak, yüzlerce Antepli’nin ölümüne ve evlerin hasara uğramasına sebep oldu. Heyet-i Merkeziye durumu yüksek makamlara bildirmek için Mustafa Kemal Paşa’ya durumu izah eden önemli bir telgraf göndermiştir.

 ANTEP’İN FRANSIZLAR TARAFINDAN KUŞATILMASI

Birinci Kuşatma (11 Ağustos 1920 – 9 Şubat 1921)

Savaş, Yüzbaşı Andrea’nın 11 Ağustos’ta şehri kuşatması ile eşsiz bir kahramanlık destanının dünya tarihine yazılmasını sağladı.İrfan Bey’in hariçte kalması yüzünden içerideki kuvvetler kumandasız kalmıştı. O sıralarda Antep’e gelmiş olan Özdemir Bey, 8 Ağustos’ta Şehir Cepheler Kumandanlığını üzerine almıştı. Fransız Kumandanları Abadi ve Andrea, 11 Ağustos’ta Antep halkına bir beyanname neşr ettiler:

Antep Halkına;

Kolonel Andrea’nın galip kuvvetleri tarafından memleketiniz kuşatma altına alınmıştır.Bu galip kuvvetler karşısında hareket etmeniz boş bir çabadan başka bir şey olmaz. Ağır toplarımızla pek amansız bir surette memleketinizi taş üstünde taş bırakmayıncaya kadar tahrip edeceğiz. Bunu arzu etmiyorsanız tanklarımızın himayesinde olarak büyük kuvvetlerle kasaba dahiline hücum edeceğiz aşağıdaki şartlarımızı kabul ettiğinizi bildiriniz. Aksi takdirde zuhur edecek katliam ve vahşetten dolayı Fransız Hükümeti hiçbir mesuliyet kabul etmeyecektir.

Şartlar şunlardır:

1- Şehrin kayıtsız şartsız iki saate kadar teslimi bu teslim şartını kale üzerine beyaz bir bayrak keşidesiyle göreceğim.

2- İki saat sonra bilûmum memur yeni hükümet, Kuvay-î Milliye Kumandanı, Heyet-i Merkeziye azaları, eşraf memleket isteklerini belirtmek üzere derhal karargâhına gelecek.

3- Memlekette ne kadar silahlı ve muharip kuvvet varsa silahlarıyla beraber teslim olacak.

4- Antep kasabası halkı Fransızlara isyan ettiğinden dolayı ceza olmak üzere 1.5 milyon altın lira kıdem tazminatı verecekler.

5- Bu para tedarik edilinceye kadar bilûmum eşraf, tüccar hapsedilecektir.

Ancak Fransızların bu tehditkâr tavrı karşısında Türk milleti cesaretini ve azmini kaybetmemiştir. Bu sert ültimatoma verilen cevapta: ‘‘Antep’te taş taş üstünde durdukça ve hayatta bir Türk sağ kaldıkça şehrin teslim olmayacağı’’ bildirilmiş ve kalenin güney burcuna büyük bir Türk bayrağı çekilmişti. Aynı günün akşamı, saat 7-8 sıralarında düşman 155’lik obüslerde dahil olmak üzere, irili ufaklı bütün topları ile şehri bombardımana başladı.

Bu bombardıman iki saat kadar sürdü. Şefik Özdemir Bey’in Antep’teki yeni görevinde ilk işi, birkaç günlük tetkikten sonra,YıldırımTaburunu tekâmül ettirmek, cepheleri takviye etmek, sığınaklar ve cephe gerilerinde tedbir yuvaları vücuda getirmek oldu. Yeniden bir semt teşkilatı kurdu.Bu sırada Antep halkı arasında bazı fitneci kişilerin savaştan vazgeçilip, teslim olunması yolunda propaganda yapmaları üzerine, Heyet-i Merkeziye Antep halkının fikrini yoklama maksadıyla, 13 Ağustos’ta, Karatarla Cami’de genel bir toplantı yaptı. Savaşa taraftar olanlarda şu düşünceler hakimdi;

“Antep Harbi, Anadolu’daki genel inkılabın cereyanına tabidir. Bütün kudret ve kuvvetimize ilham kaynağı Anadolu’dur, bir de kalbimizdeki Milli İmanımızdır. Anadolu’nun mücadele hedefi bütün Türk topraklarının tamamiyeti mülkiyesiyle, istiklalimizin tanınması olduğuna göre bizim fikrimiz bu hedeften asla ayrılamaz.  Düşmanın yapacağı barış şartları ne kadar uygun olursa olsun, neticede yine Fransızlara mahkumuz.Türk olanlar, yabancı bir devletin boyunduruğu altına girmek istemez, bunu isteyenlerin milliyetinden şüphe ediyoruz. Biz ki, milli ve askeri zaferlerimizin şerefini, tarihin kaybolup, efsanelerin hakim olduğu zamanlardan beri taşırız. Biz bu şereflerle, insanlara vaat edilmiş iyiliklerin en yükseğine erişmiş bir millet iken, bugün ne için aramızda bu zillet ve esarete katlanmak isteyenler bulunuyor? Silahlarımız, topumuz, teyyaremiz ve cephanemiz yoktur. Fakat tırnaklarımız, kalbimizde de milli aşkımız, bu yolda ölmek için arzu ve imanımız vardır. Bugün her Türk’ün vatan için mücadele etmesi bir gayedir. Türk olanlar, Allah ve vatanini sevenler bizimle beraberdir” diyorlardı.

Teslim olmak isteyenlerle, savaş taraftarlar ile arasındaki münakaşa iki saat kadar sürdü. “Harp istiyoruz, hürriyet ve istiklal istiyoruz, bunları istemeyenlerin aramızda yeri ve işi yoktur. İsteyenler şehirden çıkıp, defolup gidebilirler..” diyerek bağıranlar ve silahlarıyla muhalifleri tehdit edenlerin ekseriyeti karşısında muhalif olanlar susmaya mecbur oldular. Bu toplantıda verilen karar, o gün telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ ya, TBMM’ye arz edildi.

Antep’te Taarruz Hazırlıkları

Urfa ve Maraş’ta olduğu gibi, Antep’in de düşman işgalinden kurtarılması için, ordu ve millet el ele vererek çalışıyorlardı. Antep halkı bu düşünceyle genel bir taarruz hazırlıkları yapmaya koyulmuşlardır. İlk olarak şehrin etrafında sağlam barikatlar kurarak savunmaya yönelik önlemler alınmıştır. Taarruz, yakın civardaki şehirlerle birlikte hareket edileceği tasarlanmış ve taarruzun asıl yönünü şehrin kuzeydoğusundaki çiksorut sırtları oluşturmak üzere her taraftan başlayacaktı. Taarruzun şehir içinde yapılacak kısmı Özdemir Bey tarafından tertiblendi.21 Ağustos 1920’de karşı taarruza geçen Fransızlar, Dülük Tepe’yi aldılarsa da, ertesi gün yapılan saldırı ile geriye atıldılar. Doğu yönünde ilerleyen Albay Abadi kıtaları Rumevlek’in doğusunda bulunan 24. Alay’a taarruz ettiler. 24. Alay iki saat mukavemetten sonra geri çekildi.

Düşmanın hiç olmazsa Fırat’ın doğusuna geçirilmemesi 5. Tümen’e emredilmiştir. 5. Tümen’in durumunda kritikti. Antep-Nizip yolunun düşmnana kaptırmamak gerekiyordu. Bu Tümen’in düşmana karşı düzenlediği baskın, düşmanın daha önceden haber almasıyla başarılı olamamış aksine Tümen baskına uğramıştı. Fransızlar daha sonra Nizip’i işgal ettiler ve buradan oldukça erzak yağma ederek Antep’e döndüler.Fransızlar, Antep halkına bildiriler göndererek onları teslime zorluyorlardı. Bu bildirilerden birinde: ‘‘Kuvay-î Milliye namı altında sizi kandıran kumandanlar padişaha isyan etmiş bir kuvvettir. Bu harbe katılanlar ne gazi, ne de şehit olamaz. Bunlar şer’an katil addedilir’’ deniyordu. Halbuki Antepliler kişi için değil, din ve vatan için ölenlerin şehit olduğunu Fransızlardan daha iyi biliyorlardı. 23-25 Ağustos günleri arasında Antep şiddetli bir bombardımana sahne olmuştu.

Halkın çoğu Malatya, Urfa, Maraş ve Elazığ bölgelerine göç ettiler. Tam bu sırada Malatya Mebusu Hacı Bedir Ağa, 300 kişilik bir kuvvetle Antep halkının yardımına koşmuştu.4-5 Eylül 1920’de 24. Alay Nizip’teki Fransızlara gece yarısı bir baskın yaparak birçok zayiat verdirmişti. Antep ve civarı sık sık bombardıman edilmekteydi.10 Eylül 1920 günü, Fransızlar şehir içinde, Çınarlı Cami’nin bulunduğu bölgedeki Türk kuvvetlerine taarruza geçtiler.

Fransızlar önce cami ve çevresindeki Türk siperlerinin bulunduğu evlere bol miktarda topçu mermisi yağdırdılar ve bunları tahrip ettiler. Bu ağır bombardımandan sonra, düşman Türk kuvvetlerinin mukavemetinin kırıldığına kanaat getirerek hücuma kalktı. Düşmanın hücumu karşısında birden bire ileri atılan Türk kahramanları düşmanın perişan bir şekilde geri çekilmesini sağladılar. Ve üç dört kadar düşman subayı ile elliden fazla düşman erinin ölmesini ve birçok yaralı bırakmasını gerçekleştirdiler.19 Eylül 1920’de Akçakoyunlu’dan Antep’e Fransız takviye kuvvetleri gönderilmek için hazırlıklar yapıldı.

9. Alay’ın 1. Taburu ve 24. Alay’ın 3. Taburu, Nizip Milli Taburu ile Birecik Milli Bölüğü, Kâhta ve Samsat Milli Müfrezelerinden kurulu Türk kuvvetleri Nafak Boğazı’nda düşmanı karşıladılar. Neticede, Fransız kuvvetleri top ateşi ile Milli Kuvvetleri dağıtarak Antep’e girmiştir. Şehrin devamlı bombardıman edilişi sırasında Fransız komutanlığından sürekli teslim için mektuplar geliyor, Antep Kuvay-î Milliye Komutanlığı’da bunlara gereken cevapları veriyordu.Bu arada Ankara’da Meclis, Antep’te meydana gelen olayları yakından takip ediyordu. TBMM’nin Eylül 1920 tarihli, 72. toplantısında Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey cephe durumunu mebuslara anlatıyordu:

“Bugün bildiğimiz muharebelerin en fedakâr, en şiddetli olanları Antep’te geçmektedir. Şehir ikiye ayrılmıştır. Şehir içinde barikâtlar yapılmıştır. Ahali kendisini Fransızlara ve onların aracılığını bilerek veya bilmeyerek yapan Ermenilere karşı müdafaa ediyor. Her gün şehre top atıyorlar. Tabii kadınlar ve çocuklardan şehit veriliyor. Çok üzülüyoruz fakat böyle büyük bir kurtuluş davasında bir yaşından itibaren vatandaşlarımızın, bütün kadın ve çocukların hisse aldığını görerek yaşamak için azim sahibi olduğumuzu daha kuvvetli ispat ettiğimizi zannediyoruz” diyordu.

3 Ekim 1920’de uçaklar vasıtasıyla şehrin çeşitli mahallelerine Türkçe yazılı beyannameler atıldı. Bu beyannamelerde; “Fransızların sulh isteklerinden, kimsenin namusuna ve dinine dokunulmayacağından, refah ve hürriyete kavuşacaklarından, Ali Şefik’in bir soyguncu olduğundan, teslim olmak isteyenleri Fransızların memnuniyetle kabul edeceklerinden…” bahsediliyordu.

Aynı gün Özdemir Bey, Andrea’ya gönderdiği cevapta:

“Artık sizde anladınız ki Türk azmini ne bomba sesleri, ne top ateşi, ne de mitralyöz vızıltısı kıramıyor. Papazlarını kovarak kendi dinine hürmetsizlik gösteren ümmetten başkasının dinine riayet ve safahat çirkaplarına gömülen bir milletten başkasının annelerine ve namusuna sıyanet beklemek pek safderunluk olur. Türk yumruğunun dehşeti sizce malûmdur. Bu cidâlin tarihi âleme öyle bir sahife bırakacağını bilmelisiniz ki; bu sahife dünya durdukça emperyalist milletler gibi, Fransız milleti için büyük bir yüz karası; Türk Hakimiyet-i Milliye Kuvvetlerinin için de mefhâret, şan, şeref ve celâdettir” diyordu.5 Ekim 1920 tarihine kadar düşman yeni bir taarruza heveslenmedi.

Şehir haricinde Selahaddin Adil Bey komutasında 2. Kolordu namıyla iki tümenlik bir kuvvet teşkil ediliyordu. Tümenlerden biri Kenan Bey (Paşa) kumandasındaki 5. Tümen esâsen mevcuttu. 9. Tümen ise yeniden Antep çevresi halkından teşkil ediliyordu. Yıldırım Taburu da bu tümene bağlı 25. Alay’ın 3. Taburu numarasını taşıyordu. 5 Ekim’de saat ikiden üçe kadar yapılan şiddetli bir topçu ateşinden sonra, Fransız müfrezesi mektebe doğru atıldı. 14 Ekimde de Çınarlı Cephesinde topçu ve piyade birlikleriyle hücum etmişler, ancak bu hücumlarında geri püskürtülmüştür. Bu savaşlarda Türkler savunmadaki azim ve dayanıklılığı ile savaşçılık kabiliyetlerini bir kez daha ortaya koydular.

 

İkinci Kuşatma (21 Kasım 1920 – 18 Aralık 1920)

3 Kasım 1920 günü, 5. Tümen’in Urfa’dan Antep’e hareket etmesi kararlaştırıldı. 5. Tümen Antep bölgesine giderken, 12 Kasım’da Akçakoyunlu’dan Antep’e gelmek üzere yola çıkan Fransız kafilesine, Akçakoyunlu ile İkiz Kuyu arasında taarruz edecekti. 5. Tümen, düşman kuvvetlerine yakın olduğu için başarı ümit edilmekteydi.Fransızlar daha önceden casusları vasıtasıyla durumdan haberdar olmuşlardı. Bu, Türkler tarafından dikkate alınmadığından 5. Tümen’in planı; 9.Tümen kuzeyden, Antep yönünden hücum ederken, yandan taarruza geçmekti. ilk önce aşiret kuvvetlerinin bozulması üzerine durum aleyhimize dönmüş gibiyken, Haral’daki üç tabur kadar kuvvetin karşı taarruza geçmesi ile vaziyet lehimize döndü.

Bu muharebeden sonra, 5. Tümen Antep’in doğusuna çekildi. Ertesi gün Fransızlar taarruzlarına devamla, Antep’ten yola çıkarılan kuvvetle de birleşerek Antep bölgesine gelmeye muvvaffak oldular.Fransızların Suriye ve Adana bölgesindeki durumları gittikçe zorlaştığından Antep harekâtını bir an önce sonuçlandırmak istiyorlardı. Bu maksatla İstanbul’da bulunan General Goubeau Fırkasını getirmeye karar verdiler. Goubeau birlikleri 21 Kasım’da Antep’e geldi. Muhasara kuvvetlerini 14 tabur piyade ve 38 topa çıkaran bu takviye kuvveti, şehrin kuşatmasını tamamlamakla beraber civar mıntıkadaki düşman kuvvetlerine karşı yapılacak hareketlere de müsaade etti.

Bu fırkanın cepheye gelmesiyle durum Antep kuvvetlerinin aleyhine dönmeye başladı. Düşman Antep’e gelince civardaki tepelerde bulunan Türk kuvvetlerini, Antep şehri içerisini uzun ve etkili topçu ateşleri de dövmeye başladı. Antep’in bu suretle her tarafla bağlantısı kesilmiş oldu. Bu durum Antep’in yeniden kuşatılması demekti.23-24 Kasım gecesi, Antep’in doğu ve kuzeydoğu bölgesindeki Nurgana-Çiksorut civarında toplanan Fransız kuvvetleri 24 Kasım 1920 sabahı bir kolla Cunut sırtlarından Rumevlek ve diğer bir kolla Çiksorut’tan Hayrat istikametinde iki yürüyüş kolu halinde ilerlemeye başladılar.

Fakat 5. Tümen’in taarruzu üzerine Su Boğazı-Bedir Köy bölgesinde toplanmaya başladılar. 26 Kasım’da düşman topları, ikindi vakti Rumevlek, Küllüce ve Nurgana istikametlerine ateş açarak Milli Kuvvetleri bombardıman etti. 5. Tümen Kumandanı Kenan Bey, Batı Kaya dolaylarında mağlup duruma düşünce, kendi kuvvetinden çok üstün olan General Goubeau birlikleri karşısında oyalama muharebesi vererek ve kuvvetlerini kaptırmayarak, Fırat’ın doğusuna çekilmek kararını verdi. Bu sırada 28 Kasım’da, biri Kolordu Kumandanı Selahaddin Adil Beye, diğeri TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya olmak üzere aynı mealde iki tane şikâyet mektubu gönderildi. Goubeau Fırkası 30 Kasım’da tekrar Antep’e geldi. 1 Aralık’ta mevzilerini topçu ve piyade ateşleriyle yıldıran kuzey mıntıkasındaki Türk mevzilerine karşı süratli bir taarruz hareketine başladı. Bu arada Goubeau, Özdemir Beye bir mektup yazarak şehrin teslimini istiyordu.

Bu mektup aynen şöyledir:

Antep Kuvva-yi Milliye Kumandanlığına;

Beyefendi,

Sevr’de düveli mütelife ile Türkiye arasında imza olunan muahedei sulhiyenin Antep şehrine mütaallik mevaddını mevkii tatbika vaz etmeğe memurum.Antep’in şark ve cenubunda bulunan ve icrayı harekat eden bilcümle Kuvay-î Milliyeyi Fırat’ın şarkına tard ettim. Kenan Bey askerini ve levazımatını yollarda perişan bir halde terk ederek Fırat’ın şarkına ve Suruc’a kadar firar etmiştir.Maraş’tan imdadınıza gelen alayda bugün aynı akıbete düçar olmuştur.Şehrin muhasarası sıkıştırılarak bombardıman daha büyük bir şiddetle ileri götürülecektir. Binanenaleyh sizin için iki şıktan birisini ihtiyar etmek zaruridir.Antep ahalisinin düçar olduğu zayiatı hesaba katarak birleşmeye muvafakat gösteren bir inkiyadın tahakkuku takdirinde hiçbir tazminatı talep etmemeye razı oluyorum.

Bunlardan başka diğer tekliflerim şunlardır;

1-Fransız mandasının Antep livası üzerinde resmen tanınması.

2-Türk askeri birlikleri ve jandarma silahları terk ederek, harp esiri edilmesi.

3-Antep’te bütün silah, mühimmat ve levazımın teslimi.

4-Şehrin Türk mahallelerinde inşa edilen istihkamların yirmi dört saat zarfında tahribi.

5-Hükümete ait kasaların Fransız zimemdarına tevdî.

6-İsimleri verilen suçluların elimize teslim edilmesi.

7-Genel Borçlar ( Duyun-u Umumiye )idaresinden alınmış olan meblağın derhal iadesi.

Kasım ayının 2. günü Fransız saatiyle öğleye kadar cevabınızı bildiriniz. Benden bir mülakat dahi talep edebilirsiniz. Bu şeraiti kabul etmezseniz benim için artık cebir ve şiddete müracaattan başka bir çare kalmayacaktır. Bildirilerimin kabul edilmesini rica ederim.

4. Fırka Fransız Kıt’at Kumandanı

Özdemir Bey de, Fransız kumandanına özetle şu cevabı vermiştir:

“Türk askerinin harp esiri addolunması doğru değildir. Buraya hariçten gelmiş asker olmayıp, vatanını müdafaa eden Antep’in öz evlatlarıdır. İsteklerinizde ısrar edecek olursanız, bizim için müdafaaya devam ile şerefli bir ölüme intizârdan başka çare yoktur” Goubeau Fırkası 18 Aralık 1920 tarihine kadar Antep şehir içi Türk kuvvetlerini muhasara altına almıştır. Halep’in güneydoğu bölgesinde yaşayan Türk halkının Fransızlara karşı ayaklanması üzerine, General Goubeau Fırkasi 18 Aralık’ta Antep’ten ayrılmak zorunda kaldı. Bu durumdan faydalanmak isteyen 2. Kolordu Komutanlığı, 19 Aralık 1920 günü fecirle beraber, Beylerbeyi’nin doğu ve batısından Hacı Baba, Çıksorut istikametinde taarruz etmek kararını verdi.

Ancak şehirdeki kuvvetlere haber göndermek mümkün olmadığından hareket 20 Aralık gecesine bırakıldı. Kıt’aların gerekli hazırlığı yapmaması ve harekatın gecikmesi üzerine düşmana ancak bir taarruz keşfi yapmakla yetinildi. Bu durum karşısında Türk kuvvetlerini çevirmek maksadıyla 23 Aralıkta, Fransız kuvvetleri Dülük-Su Boğazı mıntıkasına hareket etti. Milli Kuvvetler bu defa da Fransız kuşatmasından kurtularak Dülük’ün Kuzeyindeki tepelere çekildi. Karargâh Antep’e 30 km uzaklıktaki Koçlu’ya gelmişti. 27 Aralık sabahı taarruz başladı.

Hacı Baba üzerine baskın suretiyle taarruz eden 5. Tümen’in ieri hareketini, düşmanın şiddetli ve devamlı topçu ateşi durdurdu. 9. Tümen Karataş istikametinden ilerleyerek Salavat Tepelerini işgal edip, düşmanı oradan attı. Bu esnada ağır 15’lik obüsler kuzeyden, diğerleri güneyden bombardımana başladılar. İki ateş arasında kalan düşman topçusu sükût etmek zorunda kaldı. Harp bütün cephede akşama kadar sürdü ve geceleyinde taarruza devam emri verildi. Fakat bütün gayretlere rağmen Fransız siperleri ele geçirilememiş, Antep kuvvetlerine yiyecek ve cephane yardımı yapılması için de yol açılamamıştı.1 Ocak 1921 tarihinden itibaren Antep’te açlık korkunç bir hâl aldı.

Evlerde kalan son lokma tükenmek üzere idi. Açlık şehir içinde son haddini bulmuştu. Sokaklarda dolaşarak zengin fakir herkes yiyecek arıyordu ve ölen bazı hayvanların etleri kapışılıyordu. Heyet-i Merkeziye konuyla ilgili bir açlık beyannamesi yayınlamış ve dışarıdaki birliklerden son kez yardım istenmişti.birçok fedakar Türk kadını ve kızları topladıkları zerdali çekirdeklerini kırıp, tatlandırılarak yapılacak ekmeğin un ve kepeğine karıştırmakta ve ekmek üretiminde yardımcı madde olarak kullanılmaktaydı. Yaralılar hastahanelere sığmıyordu ve bazı evler bu yaralıların tedavisi için alıkoyulmuştu. İşte bu zor durumda bir de Tetanoz başladı. Tetanoz hastalığı olan askerler doktorların gözü önünde çaresizlikten birbir ölüyorlardı.

Açlık harp ve ölümden daha ağır ve çekilmez boyutlara ulaşmıştı belki de bu fedakar insanlar ölümün kurtuluş olacağını biliyorlardı ama onların ölümü vatanın elden çıkması demekti ve direnmek, mücadele etmek gerekiyordu. Artık top mermilerinden kaçmıyorlar aksine üstüne gidiyorlardı zaten açlıktan ölmekle arasında fark yoktu neticede her ikisi de ölümle nihayet bulacaktı.Fransızlar açlık tehlikesi geçiren Antep halkını tehdide başladılar. 1 Ocak 1921 tarihinde General Gouraud teslim teklifinde bulunarak Sevr Antlaşması’nın uygulamaya konulmasını istiyordu. Fransız İdaresi tanınacak, askerler harp esiri olacak, silah ve cephane ile ellerindeki suçlu olarak görülen şahıslar teslim edilecekti. Daha önceki teklifler gibi bu teklifte kabul edilmedi.

İkiz Kuyu Kuşatması

Genelkurmay Başkanının emri doğrultusunda, ocak ayı başında Antep şehri etrafındaki kuşatma hattını yarmak için yeniden bir taarruz yapılması 2. Kolordu tarafından uygun görülmüştür. Bunun üzerine ilgili kıt’a komutanları 6 Ocak 1921 tarihinde Sam Köyü’nde toplandılar. Alınan karar doğrultusunda Akçakoyunlu’dan gelecek olan düşman kafilesine taarruz edilmesi uygun görüldü.Yol üzerinde Kilis kuvay-î milliyesi’nin daimi bir faaliyet ve hareketi vardi. Bu faaliyet Fransız konvoyları için tehlike idi. Kilis kuvay-î milliyesi bu yolun ehemmiyetini takdir ettiği için karargâhını her vakit bu yola civar olan köylerde kurmuş, yolu daima kontrol altında bulundurmuş idi.

Nitekim Antep’te Fransızlar ile halk arasında mücadele basladığı günden beri bu yoldan ne zaman fransız konvoyları geçmişse, mutlaka Kilis millî kuvvetleri ile çarpışmak mecburiyetinde kalmış, bu yüzden çok zayiat vermişti.Fransızlar Akçakoyunlu yavaş hareket etmiş, burayı bir menzil merkezi haline getirmişlerdi. Bunun yanında Arteb’e en yakın merkez Akça koyunlu idi. Aynı zamanda bir istasyon olduğundan ikmallerini daha az bir zamanda yapabiliyorlardı. Antep – Fransız mücadelesi devam ettikçe bu yol ehemmiyetini arttırmış bulunuyordu. İşte kolordunun bu yol üzerinde yeni bir harekete karar vermesinin sebebi bu idi.

Kolordunun aldığı tertibat şöyle idi:

Bu kuvvetler, bulundukları mahallerde mevcudiyetlerini düşmana katiyen his ettirmeyecekler, konvoy bu kuvvetlerin arasına girdikten sonra ateşe başlıyacaklardı. Bu vaziyet dahilinde konvoyun ya hepsinin mahvolması veya teslim olması mecburi olacaktı. Hatta kolordu kumandanlığı, bu tertibattan düşmanın haberdar edilmemesi için o civar halkı üzerinde ateşe başladılar gerekli tertibatı almıştı.Fransız Konvoyu 16 Ocak 1921 de Akçakoyundan binbaşı (Knal de Mari)’nin kumandasında Anteb’e doğru hareket etti.

Hava gayet soğuk, karlı, aynı zamanda geçeceği mıntıkada şose bulunmadığı için kol gayet yavaş hareket ediyordu.Konvoyun baş tarafı İkiz Kuyu’ya öğleden sonra yaklaşmaya başlamış ve kurulan pusu sahasının içerisine girmişti.Kol, İkiz Kuyu ile (Küneyse) arasında bulunan Türk kıtaları topçu, piyade ateşleri ile karşılandı, düşman, bu anî taarruz karşısında ne yapacağını şaşırmış bir vaziyete girmişti.

Fransız nakliye kolunun baş tarafı, ateş karşısında hemen, İkiz Kuyu köyüne sığınmaya mecbur oldu ve ateş açma vaziyetine girdi, kolun sonu ise (Kale) nizamına girip müdafaa tertibati aldı.Fakat gerek İkiz kuyu’ya gelenler, gerek kale nizamına girenler bu tertibatı alıncaya kadar bir çok telefat verdiler. Köy üzerinde tespit edilen nizamiye kıtaları’nın topları, piyadelerin süngü hücumları kafileyi tamamen sarsmıştı. Burada harp akşama kadar devam etti.Konvoyun pusu sahasına geç yetişmesi, gruptan evvel İkiz kuyu’ya gelip pasif bir müdafaada bulunmaları Fransızlar için büyük bir avantaj olmuştur.

Çünkü akşam olup da nizamiyedekiler soğuktan, yağmurdan, çamurdan ve kısmen de taşmış olan (Sacur) suyundan geçerek ıslanmış olmalarından dolayı ateşi kestiler. Bu ateşin kesilmesi Fransızlar için derlenip toplanmaya, esaslı müdafaa tertibati almalarına sebep oldu.Ertesi gün 19 Ocak 1921 de bulunduğu yerlerde yerleşip müdafaa tertibatını almış olan düşmanı artık yerinden çıkarıp atmayaa imkân kalmamış, yalnız Türk askerlerinin topçu ateşi ile akşama kadar dövülmüştür.

O gün, Fransız konvoyunun tevkif ve İkiz Kuyuda harbe tutuşması Fransız tayyareleri tarafından Antep’teki Fransız kumandanına bildirildi. Andrea, kuşatma kuvvetinden bir tabur kadar kuvveti derhaI İkiz Kuyu’ya sevk ve harbe tutuşan kuvveti kurtardı.20 Ocak 1921 de bir netice elde edemeyen nizamiye fırkaları Nizip’in batısında tekrar Antep’in kuzey ve doğusundaki ordugâhlarına geçerken Fransız nakliye kolu da Antep’e giriyordu.Bu harpte düşmandan malzeme ve teçhizat yüklü 40 araba, bir çok hayvanat, 4 otomatik tüfek, 200’e yakın piyade tüfeği ele geçirilmiş 200 den fazla telefat verdirilmiştir. Kolordu tarafından İkiz Kuyu’da sürekli bir muvaffakiyet elde edilememişti eğer bir başarı sağlanabilinmiş olsaydı, taarruzun güney cephesinden, Nafak boğazı’nın her iki tarafından kuzeye, Antep üzerine hareketi sona erecekti.

Daha sonra kolordunun cephanesi ehemmiyetli surette azalmış, askerler yorulmuş olduğundan bunlar (Kızık) mıntıkasında kışlık konaklara çekilmiş, Antep halkı, bu defada yalnız başına Fransızlarla karşı karşıya bırakılmıştı. Şehirdeki savunma kuvvetlerin bir taarruzundan korkan Fransızlar, şehri amansız bir şekilde bütün topları ile dövmeye başlamıştı. Şehirde bulunan kuvvetler, kolordunun İkiz Kuyu mıntıkasında neler yaptığından, harbin neticesinden hiç bir haber alamadığı için daha çok merak ediyor ve üzgün bulunuyorlardı. Fakat kesin bir netice elde edilememesi taarruz hareketinin orada başlayıp orada son bulması ile kendini göstermiş olduğundan savunma kuvvetleri arasında son derece bir morel bozukluğu, ümitsizlik baş göstermeğe başlamıştı.Fransızlar, İkiz Kuyu’da yapılan taarruz neticesiz kalınca bu defa da Musulllu Cephesine ve şehrin çeşitli semtlerine eskisinden daha şiddetli bir taaruz başlamıştı.

Savunmada Antep’in son Günleri ve Düşmesi

Savunma kuvvetleri Antep şehrinin her tarafının Fransız kuvvetleri tarafından sarıldığını anlayınca son bir hamle ile bu çemberi aşmaya karar vermişlerdir. Bu hedefi gerçekleştirmek için 2 Şubat 1921 günü savunma kuvvetleri temsilci olarak Mehmet Ali Efendi’yi, Kolordu Kumandanlığına durumu anlatmak üzere göndermişlerdir. Kolordu Kumandanlığı’da 4-5 Şubat gecesi böyle bir baskın hareketinin yapılmasını uygun gördü, fakat 4-5 Şubat gecesi yapılması karar verilen çıkış hareketi, şehir içindeki savunma kuvvetleri hazırlıklarını yapamadığından, bu ha­reketi destekleyecek birlikler geri döndü.

Bunun üze­rine Antep’in durumunu yakından bilen Selahattin Adil Bey, 6-7 Şubat 1921 geçişi Antep savunma kuvvetlerine gönderdiği emirde:

“5-6 Şubat 1921 tarihli şifrenizi aldım. Durumu düzeltmek için istekli olmanıza rağmen kasaba’da yapılacak hareketi mecbur kılmaktadır. Bu gecede yarıp çıkamadığınız takdirde dış kuvvetlerle bir daha anlaşma imkânı olmadığını kesinlikle söylemeye mecburum. Hareket saat 6′ da topçu ateşimizle başlayacaktır. Erzağınızı içerde kala­caklara terk ediniz. Sizin herhalde çıkmayı ve hissiyata mağlup olmamanızı rica eder, Cenab-ı Hak’tan başarılar dilerim herkese hürmetler sunarım” diyor­du.

Böylece 2. Kolordu ile anlaşılmış, 6-7 Şubat gecesi kesin bir çıkış taarruzu yapma kararına varılmıştır. Dı­şarıya çıkacak aileler Ahmed Çelebi’de toplanmışlardı. Bunlar da taarruz hareketine iştirak edenleri takip edecek­lerdi. Taarruz hareketi Büyük Salavat ve Perili Kaya is­tikametinden hazırlandı. Bu harekete Mustafa Fevzi Bey komutasında Yıldırım Taburu’nun birinci, ikinci ve üçüncü bölükleri ile semt halkı katılacaktı. Ortak hareket bütün hazırlığı ile tamamlandıktan sonra, 6 Şubatta düşman civardaki kuvvetlerle yaptığı karşı hücumla duru­munu düzeltmiş ve açık (gedik) kısa zamanda kapatılmış olduğu için çok az insan dışarı çıkabilmişti.

Son durum üzerine Antep halkı ve savunma kuvvetleri ihtiyaç yardımı yapıldığı takdirde çıkış yapmak istemediklerini ve savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Kolorduca buna imkân olmayacağı anlaşıldığından savunma kuvvetlerinden, isteyenler her an kılavuzlarla çıkış yapabilecekleri bildiril­di. Taarruz için düşmanın hiç ümit etmediği bir nokta se­çildi. Çünkü içerideki kuvvetin elinde ne cephane vardı, ne de uzun müddet savunma yapacak bir kudret. Özdemir Bey’in bu defaki çıkış için seçtiği mıntıka düşmanın yanı başın­dan, yani siperlerin önünden geçmekti. Bu yer Çınarlı Cephesinden, Maraş şosesine kadar olan ve Saçur Suyu’nu takip eden en yakın siperin üzerinden geçmekti. Gece yarısından sonra Özdemir Bey ve hükümet erkânı ile iki­yüz kişilik bir kuvvet Mehmet Çavuş ve Elbistanlı Hoca öncülüğünde şehirden dışarı çıktılar.

Çok üstün düşman kuvvetlerinin topçu ateşi altında, açlık içinde, savaşa devam eden Anteplilerin direnişi bütün Türkiye’de dikkatle takip edilmekte idi. Batı Cephesinde Kurtuluş Savaşlarının başlayacağı ilk günlerde, 8 Şubat 1921 tarihinde ve 93 sayılı kanun ile TBMM, Antep’in adını Gaziantep’e çevirdi. Antep’in dışarıyla bağlantısını kesen, savunu­cularını aç ve cephanesiz bırakan Fransızlar, 8 Şubat’ta şehri ellerine geçirdiler. Bu olay, Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi Ankara’da da çok büyük üzüntüyle karşılandı. Bu sebeple hadise TBMM binası önünde her kesimden halkın katılmasıyla protesto edildi. Şehirde kalan savunma kuvvetleri, Doktor Mecit Bey’e daha bazı kimselerin aracılı­ğıyla müzakereye giriştiler. 9 Şubat 1921’de 11 mad­delik bir teslim anlaşması düzenlendi.

Fransızlar sessiz ve törensiz bir şekilde şehrin önemli mevkilerini işgal ettiler 13 Şubat 1921’de, Fransızlar Adana’da, Antep’in dü­şüşüne dair resmi bir tebliğ yayınladılar. Bu tebliğde: “Bütün şartları kabul eden Kemalist müdafaacılar 9 Mart 1921 tarihi sabahı bir teslim mukavelesi imza etti” deniyor­du. Fransızlara teslim olduğu zaman onbine yakın yapı bulunan Antep’te  sekizbin bina harap olmuş ve oturulma­yacak hale gelmişti. Bundan başka Antep, yedibin kadar evladını vatan uğruna şehit vermişti. Bir o kadar da yaralı vardır. Giriştiği bu savaşta Antepliler yüzbinlerce Osmanlı altını sarf ettiler. Antep savunması Antepliye ve Türk Vilaye­tine çok pahalıya mâl olmuştur. Fakat en büyük kazanç, kıymeti para ile ölçülmeyecek kadar büyük olan; Antep’in yine Türk vatanı olarak kalması ve hiç bir şehir’e nasip ol­mayan “Gazilik” şerefine kavuşmasıdır.

FRANSIZLARLA MÜTAREKE VE ANTEP SAVUNMASININ ÜÇÜNCÜ DEVRESİ

Mütareke Dönemi

Fransız Hükümeti zaman kazanmak ve kıtalarını takviye etmek amacıyla Ankara Hükümeti ile bütün güney cephesi boyunca bir mütareke yapmayı istiyordu. Bunun için 20 Mayıs 1920’de Fransız Cumhuriyeti Suriye Yüksek Komiserliği Genel Sekreteri M. Robert de Caix’den, Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf gelmiştir. Fransız Cumhuriyeti Suriye Yüksek Komiserliği Genel Sekreteri M. Robert de Caix’den, Ankara Millî Hükümeti Yüce Millet Meclisi Başkanı Ekselans Mustafa Kemal Paşa’ya 28 Mayıs 1920;

23 Mayıs günü Ankara’da birlikte karşılaştırdığımız gibi, General Gouraud’a aşağıdaki telgrafı gönderdim: 30 Mayıs’tan başlayacak yirmi günlük bir ateşkes yapılmasını teklif derim.

Bu süre içinde, sizinle temasa geçecek, Türk askerî yetkilileri ile aranızda belirlenecek usûle göre, savaş’ta esir düşenler ile, siyasî tutuklular değiş, tokuş edilecektir. Değiş-tokuş ilk on günde olacaktır. 28 Mayıs 1920, Ankara ile Fransa arasında mütareke imza edilmiş ve Erkan-ı Umumiye Reisliği, Antep mutasarrıflığına çektiği telgrafta: ‘‘Antep şehri Fransızlar tarafından terk edilmek ve orada bulunan Fransız müfrezesi Antep haricine ordugahını ikame etmek üzere çekilecektir’’ diye belirtilmiştir.

(28/05/1920) T.B.M.M Reisliği Antep Askerlik Dairesi Başkanı İrfan Bey’e gönderdiği emirde yapacağı işleri bildiriyordu. Buna göre:

Ateşkesin ilk on günü zarfında Pozantı, Sis ve Antep’te savaş son bulacaktır. Ateşkesin ilk on günü zarfında yanınızda bulunan Fransız esirler kendilerine iade edilecek ve Fransızlar tarafından gerek sebepsiz yere tevkif olunan Müslümanlar, gerek esir edilen halkımız bize iade edilecektir. Pozantı,Sis,Antep halkının ve esirlerin hakkı konusunda ayrıca teklifler yapılacaktır.

Ayrıca bu emri 30 Mayıs 1920 sabahına kadar en ileri hatlara kadar tebliğ edilmesini bildiriliyordu. Görüşmeler 8 Haziranda bitti. Fransızlar mütareke için kararlaştırılan esaslara uymamışlardır. Mütarekedeki amaçları,Türklere yapacakları kesin taarruz hazırlıklarını tamamlamaktı.Fransızlar daha mütarekenin onuncu günü Erikli’yi işgal etmek suretiyle mütarekeyi ihlal ettiklerinden Antep mıntıkası dikkatini biraz daha topladı.

Antepliler Tarafından Fransızlara Yapılan Üçüncü Kuşatma

4 Haziran 1920 tarihinde Ankara hükümetinden, Antep Askerlik Dairesi Başkanı İrfan Bey’e gönderilen telgrafta: Antep’in Fransızlar tarafından acilen tahliyesi lazımdır. Antep’te top menzili dahilinde hiçbir Fransız Ordugahı bulunmasına muvafakat edilemez. Savaşa devam edilmesi için ,T.B.M.M. Reisliğin’den yukarıdaki telgraf çekildiğinden başka , Ankara Hükümeti.Anadolunun güneyinde Fransızlara karşı savaşan Türk çetelerini ordu şeklinde teşkilatlandırmak amacı ile 20 Haziran 1920 tarihinde , 2.Kolordu Kumandanlığına Selahaddin Adil Paşa’yı tayin etmiş, Kolordu’ya bağlı Antep mıntıka Kumandanlığına ise Miralay İrfan Bey getirilmiştir.

Kesin sonucu almak ve Antep’i kurtarmak için, Antep’e bir taarruz tertibi 2. Kolordu Komutanı Selahaddin Adil, Maraş’tan hareket ederek 26 Temmuz 1920 günü Antep’in 12 km kuzeybatısındaki Sam Köyü’ne geldi.28 Temmuz 1920 günüde Antep’te bulunan Bölge Komutanı İrfan Bey, Heyet-i Merkeziye Başkanı Ferit Bey ve arkadaşlarından bazıları bu köye giderek Kolordu Komutanıyla temasa geçtiler.29 Temmuz günü 105’lik bir mermi Sipahi Çiftliği üzerine atıldı. Güneydeki tepeler üzerinde Milli Kuvvetlerle, Nizamiye Birlikleri vardı. Bunlarda Mıntıka Kumandanlığı Karargahı ile Amerikan Kolej’i üzerine şiddetli piyade ateşi açmışlardı. Kolej binası oldukça hasara uğramış, fakat piyadelerin taarruzları düşmanın kuvvetli tel örgü engelleri karşısında fazla ileri gidememişti.

Nafak Boğazı Muharebesi

Suriye’deki durumları kısmen düzelen Fransızlar, Antep ‘teki Türk kuvvetlerini yenerek, Antep Meselesini bir an evvel halletmek istiyorlardı. Bu maksatla, 8 Ağustos’ta Akçakoyunlu istikametinden iki alay piyade, ağır toplar ve süvari birlikleri ile takviyeli bir düşman kolunun Antep’e gelmekte olduğu öğrenilmişti. Bu kıtaların yolda bir baskına uğramaları ihtimali karşısında yardım etmek üzere Antep’ten de bir yardımcı kuvvet yola çıkarıldı.

8 Ağustos’ta Andrea Kuvvetlerinin keşif kolları Karataş’ta göründükten sonra, Kurbanbaba’ya şiddetle bombardımana başladılar. Bu durum karşısında çevrenin eli silah tutan bütün yurtseverleri yardıma koşup,Nizip’te toplanmışlardı. Türk Kuvvetleri Nafak Boğazı’nın güneybatısında, Körkün civarında önceden pusu kurup, baskın yapmış olmalarına rağmen, Fransız topçusunun ateşi karşısında geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Bu geri çekilme esnasında Milli Kuvvetler İrfan Bey ile şehrin haricinde kaldılar. Bu suretle Andrea kuvvetleri Antep’e girmeye ve Antep’in şimdiye kadar sınırlarımız içinde bulunan Güneydoğu bölgesinden bir kısmını da elde etmeye muvaffak oldular.

Sevr Antlaşması

Türk Tarihi için son derece üzücü bir hadise olan Sevr Antlaşması’nın aslını, daha önce izah ettigimiz San Remo Andlaşması teşkil eder. Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920’de İtalya’ya da yanlarına alan üç devlet ara­sında kararlaştırılmıştı. Fransa ve İngiltere Türk toprakla­rından İtalya’ya da pay veriyorlardı. Antlaşmayı padi­şahın murahhaslarından olan; General Hadi Paşa, Ayan­dan Rıza Tevfik, Türkiye’nin Bern sefıri Reşat Halis Bey imzalamışlardı. Ancak neticesi Türk istiklâlini ortadan kaldırmaya varacak olan bu siyasi vesikâyı, Mustafa Ke­mal’in Anadolu’da kazanacağı zaferler hükümsüz kilacak­tır.

Antlaşma, müstakil bir Ermenistan vücuda gelmesi­ni de kaydediyor ve bunun hudutlarını tespit etmek vazife­sini A.B.D. hükümetleri reisi Wilson’a bırakıyordu. Hatta bir muhtar Kürdistan bile vücuda getirilerek sonradan is­tiklâli çarelerini düşünmek bile tasavvur edilmişti. İs­tanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalıyordu, fa­kat Osmanlı Devleti azınlıkların haklarını gözetmeye İstanbul Türklerin elinden alınacaktı. Arabistan ve Mezopo­tamya (Musul dahil) İngiltere’ye bırakılıyordu. Osmanlı Devleti Suriye’yi Fransa’ya bırakıyordu. Sınır, Suriye’nin, Mardin, Urfa ve Cebelibereket’in kuzeyinden geçecek­ti. Buna göre, Antep ve çevresi Anadolu’dan ayrılıyor, Suriye ile birlikte Fransız mandasına ve siliyordu.

Bu ant­laşmasının esasları Antep’te duyulunca büyük üzüntü duymuştur. Antep’te yaşayan Ermeniler ise sevinç içinde idiler.Bu antlaşma Fransızların büyük kuvvetlerle Antep’e yükleneceğini gösteriyordu. Sevr Antlaşmasının uygulanması halinde Türkiye arazisi parçalanacak, Osmanlı Hükümeti manen ve maddeten ortadan kalkmış olacaktı. Türkiye olarak kalan kısım cansız bir vücuttan başka bir şey değildi. Sevr Antlaşması Almanya için, birkaç ay evvel kendi imza etmiş olduğu Versay Antlaşması’nı kesinlik kazandırmıştı.

Londra Konferansı

Fransızlar Antep’i ele geçirince, ilk işgallerinde yaptıkları hatalardan dikkatle sakınmışlar ve Antep halkına çok saygılı davranmaya gayret göstermişlerdir. Anteplilerle Ermenilerden kurulu mahalli heyetlere şehrin günlük idaresi terk edilmiştir. Hükümet-i Muvakkate adı altında bir teşkilat şehrin idaresini ele almıştı. Ancak köylerde hâlâ hakimiyet kuramadıklarından birçok ileri geleni inceleme yapmak için bu bölgelere günderiyorlardı. Herşeye rağmen Fransa Hükümeti, Ankara Hükümeti de anlaşma yollarını arıyor, fakat tam başarı kazanamadan bu işe yanaşmıyordu. Birinci İnönü Zaferi memleket içinde ve dışında büyük yankı bulmuştu. TBMM’nin gücü bu zaferle artmış oldu. Müttefik delegeler Paris’te toplanarak (26 Ocak 1921) Sevr Antlaşmasının düzeltilmesini gürüşmek üzere Şubat ayı içinde Londra’da bir konferansın toplanmasını kararlaştırdılar. Fransızlar Anadolu’daki duruma İngilizlerden daha gerçekçi bir gözle bakıyor ve Müttefiklerin Türkiye’ye insafsızca bir barışı zorla kabul ettiremeyeceklerini anlamış bulunuyorlardı.

Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet Londra Konferansı’na gönderildi. Londra Konferansı, 23 Şubat-12 Mart 1921’e kadar sürmüştür. İtilaf Devletleri, Sevr Andlaşması’nın esasında bir değişiklik yapmayıp, bir iki küçük değişiklikle yetindikleri gibi, Türkiye’de Misak-ı Milli’yi izah ile herşeyden önce Yunanlıların Anadolu’yu boşaltmalarını istedi. Bekir Sami Bey Londra’da, İngiltere, Fransa ve İtalya ile birtakım antlaşmalar yaptı. Fransa Hükümeti Londra Konferansı hükümlerini dikkate almayarak 11 Mart 1921’de, Türk Murahhas Heyeti Başkanı Bekir Sami Bey ile bir anlaşma yapmış. 11 Mart 1921 tarihli Briand-Bekir Sami Anlaşması ile Fransızlar, güney cephesindeki çarpışmalara son vermeyi ve Sevr’den farklı olarak Urfa ve Antep’i Türkiye’ye bırakmayı kabul ediyorlar, lâkin buna karşılık Elazığ, Diyarbakır ve Sivas bölgelerinde birtakım ekonomik ayrıcalıklar kazanıyorlardı.

Londra Konferansı görüşmelerinin devam ettiği bir sırada, Fransa’nın Suriye Yüksek Komiseri Georges Picot, Mustafa Kemal Paşa’yı Sivas’ta ziyaret ederek onunla Güneydoğu Anadolu’daki karışık durumun düzeltilmesi çareleri üzerinde uzun görüşmelerde bulundu. Georges Picot bu görüş ve inancını hükümetine de kabul ettirmişti. Berthelot Londra Konferansında bu görüşün ışığı altında, Fransa’nın kendisine tanınacak başka ayrıcalıklar karşısında Güneydoğu Anadolu üzerindeki bazı haklarından vazgeçebileceğini beyan etti.

Ancak Lloyd George bu bölgeyi Fransa’nın kendi isteğiyle egemenliği altına almak istediğini, dolayısıyla Anadolu’da kendisine başka ayrıcalıklar istemeye hakkı olmadığını söylemiştir. Londra Konferansı’nın önemli sonuçlarından biri de, İtilaf Devletleri arasındaki görüş ayrılığını ortaya çıkarmış olmasıydı. Fransa’nın bu sıradaki esas davası Almanya’dan duyduğu korku dolayısıyla, güvenlik tedbirlerini bir an önce kurmaktı.30 Mart-1 Nisan 1921’de İkinci İnönü Zaferi, Fransızların Milli Mücadeleye karşı politikalarında bir dönüm noktası oldu. Ankara Hükümeti ile hesaplarını artık barışçı bir yolla çözmeleri gerekiyordu.

Ankara Antlaşması

Fransa resmen Sevr’deki cepheyi kırmış, kısmî de olsa ayrı bir barış yapmıştı. Fransa’yı bu noktaya getiren Maraş, Urfa, Antep ve Adana bölgesinde Fransız işgal kuvvetlerine ve onların müttefiki olan Ermeni birliklerine karşı yapılan kahramanca direnişti. Türklerle Fransızlar arasında devam eden savaş her iki taraf için de bir mana ve maksat ifade etmiyordu. Nüfusunun çoğunluğu Türk olan ve Sevr Antlaşması’yla Türklere vaad edilen Kilikya’da kalmak bütün isteği Suriye üzerinde mandasını tesis etmekten ibaret olan Fransa’ya hiçbir çıkar sağlamazdı.

Fransız kamuoyu herşeye rağmen savaştan usanmıştı. Bir an önce Kilikya’da asker ve para israfının durmasını istiyordu. İngiltere fiilen Türkiye ile hiçbir yerde savaşmamaktaydı. Fransa ise zahiren bir mıntıkayı henüz elde etmek, fakat hakikatte en çok İngiltere’yi alâkadar eden dünya meselelerinin onun menfaatlerine en uygun şekilde hallini temin etmek için Kilikya denilen mıntıkada pek çetin ve kanlı bir savaşa tutuşmuş olup, orada 60-70 bin asker beslemekte idi. İngiliz siyaseti için Fransa’yı böyle bir zor duruma sokmak şüphesiz çok büyük ve parlak bir başarıydı.

24 Eylül’de başlayan ve üç hafta süren görüşmelerde azınlıklar, kapütülasyonlar ve Türkiye’nin güney sınırı konusunda bazı güçlükler çıkmıştı. İlk iki konuya ilişkin olarak M. Kemal Misak-ı Milli şartları üzerinde direniyordu. Antep, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün diplomatik alandaki siyasî zaferi olan 21 Ekim 1921’de Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşmasından sonra, 25 Aralık 1921’de özgürlüğüne kavuşmuştur. Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk’ta Türk-Fransız Antlaşması için: ‘‘Bu antlaşma ile siyasî, iktisadî, askerî vs…  hiçbir hususta istiklalimizden hiçbir şey feda etmeksizin, vatan topraklarımızın kıymetli parçalarını işgalden kurtarmış olduk. Bu antlaşma ile millî davamız ilk defa olarak Batılı Devletlerden biri tarafından kabul ve ifade edilmiş oldu’’ şeklindeki sözleriyle fikirlerini beyan etmiştir.

E-Bültene Kayıt Olun, Fırsatları Kaçırmayın!

İlginiz Çekebilir

Gaziantep’in En Güzel 6 Parkı Gaziantep’te Konaklayacak Yerler Gaziantep'teki Festivaller YARIYIL TATİLİNİN GÖZDE ROTASI: GAZİANTEP Antep’in Vazgeçilmezi: Dolma Gaziantep Gazişehir Fikstür