Gaziantep Efsaneleri
Gaziantep Kalesinin Yapılışına Dair Bir Efsane:
Halk arasında yaygın olarak anlatılan efsaneye göre kaleyi zengin bir kadın yaptırıyormuş. Bir gün sokağa çıkmış ve yolda kalabalık insan topluluğunun bir cenaze götürüşüne rastlamış. Yanındaki uşağına dönerek “bu nedir” diye sormuş. Uşak ise; “Efendim insanlar bir gün gelir ölürler, ölülerini de böyle tabut içinde taşıyarak mezarlığa götürür ve toprağa gömerler. Gördüğünüz tabutun içinde dün bizim gibi canlı olan bir insan cesedi var” der. Bunun üzerine zengin kadın uşağıyla beraber geri döner ve kaleyi yapan ustaları yanına çağırarak; “ bırakın kale yarım kalsın, ben ölümü hiç düşünmezdim” der. İşte bu efsaneye göre Gaziantep Kalesinin tarihi eski çağlara kadar uzanıp gidiyor. Ancak bu halk arasında anlatılan efsanede kesin bir tarih yoktur.
Gaziantep Kalesinin Adına İlişkin Bir Efsane:
Esas adı Kala-i Füsus (Yüzük Kalesi) olan Gaziantep Kalesinin bu adı bir efsaneye dayanmaktadır. Bu efsaneye göre kaleyi, bölgenin sahibi olan bir kız yaptırıyormuş. Kalenin yapım masrafını karşılamak için çok kıymetli taşı olan yüzüğünü satmış. Bunun için kaleye, yüzük kalesi anlamında Kala-i Füsus adı verilmiştir.
Antepli iki Kız Kardeşin Efsanesi
Gaziantep’in çamfıstığı ile kırmızı biberinin şöhreti yaygındır. Bir de efsanesi var, söylenir:
Bir bahar günü, Antepli iki kız kardeş, bahçelerinde, tohum atıyor, çapa yapıyorlarmış. Hiç tanımadıkları yaşlı, yoksul bir derviş, bahçenin bir başında çalışan iki kız görmüş. Bunlardan büyüğüne yaklaşmış, karnını doyuracak bir parça yiyecek istemiş. Kız, dervişin eline kuru bir ekmekle, bir baş soğan tutuşturarak savmış:
– Ektiğini biçesin, diyerek uzaklaşmış derviş.
Bu defa ötekinin yanına gelerek, ondan da biraz yiyecek istemiş. Küçük kız:
– Hoş geldin, sefa geldin. Konuk kısmetiyle gelir. Bu sabah helva yapmıştım, otur şuraya âfiyetle ye, diyerek onu karşılamış.
Derviş helva çıkınını alarak:
– Sağ ol kızım. Sen de ektiğini biç, diyerek ayrılıp gitmiş.
Bir süre sonra, büyük kızın ektiği tohumlar yeşermiş, yeşil yeşilbiber olmuş. Bunlar kuru ekmek gibi kuruyunca, soğan gibi kızarmış. Kırmızıbiber olmuş. Küçük kızın tohumlarından da fıstık ağaçları boy vermiş. Antepliler ne ekmek gibi acı biberden vaz geçmişler, ne helva misali tatlı fıstıktan. İkisi de bölgede Antep’i temsil etmiş.
Karagöz Camisinin adına dair Efsane
Gazi Antep’te bulunan bir cami bir zamanlar harabe hâlindedir. Koca Battal Ağa adıyla bilinen birisi, “Allahım, şu kara gözlü sürülerimden bana helâl kazanç ver de, camii yeniden yaptırayım.” diye dua eder. Duası kabul olunur ve cami yeniden yapılır. Caminin adı bu olaydan sonra Karagöz Camii olur.
Ali Nacar Camii’nin Yapılışına Dair Efsane
Asıl işi nacarlık (marangozluk) olan Ali ismindeki bir zat, bir Cami yaptırmak istediğini o günün ileri gelen alimlerine giderek; Ben bir cami yaptırmak istiyorum der. Alimler ;-Caminin cemaatinin çok, sevabının fazla olmasını istiyorsan elindeki paranın helal olması lazım” derler. Bunun üzerine Ali usta düşünür taşınır ve bir kütüğün içini oyarak bunun içine cami yaptırmak istediği parasını koyar ve kütüğün ağzını sıkıca kapatır. Daha sonra bu kütüğü –bugün hala caminin yanı başında akmakta olan- Alleben deresine bırakır ve;- Eğer bu para helal ise gelir beni bulur der.Ali Ustanın Alleben’e bıraktığı -içi para dolu- kütük bu günkü Oğuzeli mevkiine ulaştığında, tarlasında işiyle meşgul olan bir köylü tarafından bulunur. Köylü kütüğü Allebenden çıkarır ve: -Bu kütükten çok güzel bir saban olur. Der. Ve bizim Nacar Ali Ustanın atölyesinin yolunu tutar. Bu kütükten kendisine saban yapmasını ister. Ali Usta kütüğü görünce, kendisinin suya bıraktığı kütük olduğunu anlar. O çiftçiye ;-Şuradan istediğin sabanı al, götür der ve kendisine o kütükten bir saban yapacağını söyler. Ali Usta anlar ki parası helal paradır. Bunun üzerine cami yapımına hemen başlar. Zorlu çalışmalar sonunda, caminin tavan yapım aşamasına gelinir. Tavanın bir kısmı yapılır, son aşamaya gelindiğinde Nacar Ali Ustanın parası biter. Parası bittiği için “Ya Rabbi ben ne yapacağım, nasıl tamamlayacağım bu mabedi” diye düşünür. Yatsı namazını kıldıktan sonra bu düşüncelerle uykuya dalar. Sabah namazı için kalktığında caminin kapısı önünde 10 tane deve –yüküyle beraber- bağlanmış, “BUNLAR ALİNACAR CAMİSİNE VAKIFTIR” yazısını görür. Develer satılıp caminin eksik kalan bölümleri tamamlanır ve Alinacar Cami bu şekilde ibadete açılır.
Dülük baba Efsanesi
Yavuz Sultan Selim Mısır seferine giderken şimdiki Dülük köyü yakınlarında bir derviş yolunu keser ve Padişah’a:
-Sana müjdelerim ki şu ayın şu gününde Mısır’ı alacaksın. Haydi, yolun bahtın gibi açık olsun, der.
Padişah meraklanır ve dervişe kim olduğunu sorar ve şu cavabı alır:
-Fani alemin bir yolcusuyum. Menzilime ulaştım. Hak’a tapılandım, beni sorma sen yoluna devam et.
Yavuz gerçekten de dervişin dediği zamanda Mısır’ı alır. Dönüşte elini öpmek için uğradığında dervişin öldüğünü görür. Ona bir türbe yaptırır.
Hacı Ayşe Hanım Efsanesi
Hacı Ayşe Hanım çevrede sevilen sayılan bir kişidir. İkinci kez hacca gitmesi için durumu yoktur. Üç gece üst üste rüyasında bir ses ona “Ya Hacı Ayşe gel gel ” diye seslenmektedir. Yeterli parası olmadığı halde yola çıkar. Mekke’ye gidip hacı olur, âmâ dönecek parası kalmaz. Medine’ye gider. Peygamberimizin sandukasının bulunduğu yerdeki parmaklıklara dayanıp ağlamaya başlar “Ya Resul Allah sen çağırdın ben de geldim, nasıl getirdinse öyle gönder” diye sızlanmaktadır.
Peygamberin sandukası sarsılır ve Ayşe çok korkar, konuk olduğu eve gider, beklemeye koyulur. Bir kaç gün sonra tellallar Padişah’ın Antepli hacıları parasız göndereceğini duyurur. Böylece dileği yerine gelir ve memleketine döner.
Şeyh Fethullah Efsanesi
Şeyh Fethullah halk arasında çok sevilen ve sayılan biridir. Hz. Ebubekir soyundan geldiğine inanılmaktadır. Gaziantep’te yaptırdığı hamam ve cami kutsal sayılır. Türbesi adak yeridir.
Şeyh fethullah’ın karısı bir gün hamama gider ama fakir oldukları için kendisine hiç te iyi davranılmaz. Buna çok üzülen kadın bunu kocasına anlatır. Şeyh kadına gidip kuyudan bir kova su çekmesini söyler. Kadın denileni yapar, kovanın altın dolu olduğunu görür. Şeyh kovayı boşaltıp bir kova daha çekmesini söyler. Bu kez kuyudan bir kova akrep ve çıyan çıkar, bunu da boşaltmasını isteyen Şeyh: “eğer dünya malı altına rağbet etseydin, bu akrep ve çıyanlar senin içindi.” Bundan sonra kadın kuyudan çektiği suyla yıkanır.
Karısının gördüğü davranıştan çok üzülen şeyh bir hamam ve cami yaptırmaya karar verir. İse girişilir. Çevrede yoksul bir dervişin bu işi nasıl yapacağı konuşulur, Şeyh bir taşa üfler ve taş altın olur.
İşçilere gündeliklerini postunun altından çıkarıp verir. Kötü niyetli kişiler bu altınları almak isteyince postun altında bir siyah yılanla karşılaşır. Cami bitirilir ustalardan biri Mekke yolunda bir siyah taş gördüğünü ve taşın camiye dikilirse iyi olacağını söyler. Ertesi gün kara taşın istenen yere dikilmiş olduğunu görür.
Şeyh Fethullah hamam bittikten sonra yedi yıl bir mumla hamamı ısıtır. Karışına kötü davranan hamamın sahipleri durumu gözlemeye kalkınca mum söner ve hamam diğer hamamlar gibi ısıtılmaya başlar.
Gaziantep surlarına ilişkin Efsane
Antep’in fethinden sonra şehirden ayrılan Hz. Ömer’in görevlendirdiği komutanı, Hz. Ömer’e kentin surlarla çevrilmesini söyler. Hz. Ömer:
-Antep Surla çevrilmiştir. Komutan bir şey anlayamaz ve sorar:
-Nasıl ey Emir-el Müminin?
Hz. Ömer şöyle der:
-Antep çevresinde surlarımız vardır. Beş arkadaşımızı burada şehit verdik. Sait ibni Vakkas, Ökkeş, Karaçomak, Pir Sefa, Davudu Ejder bu yörenin manevi bekçileridir. Allah şehitlerimizin mezarını düşmana çiğnetmeyecektir.
Yörede şehrin bu Şehitlerce korunduğuna ve düşman tarafından çiğnenmeyeceğine inanılır.