Anadolu, tarihin her döneminde insan yerleşimine sahne olmuştur. İşte bunlardan birisi de Dülük Antik Şehiridir. Gaziantep Şehirinin 10 kilometre kuzeyinde bulunmaktadır. Keşfettikçe daha bir seveceğiniz Dülük, Antik Dönemde güney, kuzey, doğu ve batıdan uzanan ticaret yollarının kesiştiği kavşak noktada, Asurlular döneminde Mezopotamya’dan Kilikya’ya uzanan yolun, Helenistik ve Roma döneminde ise Antakya ve Kilikya’dan Zeugma’ya uzanan İpek Yolu’nun güzergahında bulunmaktaydı. Dülük Antik Şehiri, bugün kendi isimiyle hatıralan Dülük Köyü’nün kuzey bitişiğindeki Keber Tepesi ve etrafında toprak altındadır. Şehrin mukaddes alanı ise Dülük Köyünün takriben 3 km. güneybatısında, çam ağaçlarıyla kaplı, 1.211 rakımlı Dülük Baba Tepesinde bulunmaktadır. Doliche’nin dinler tarihi için önemi bilim dünyasında uzun vakitten beri bilinmektedir. Roma tanrısı Jupiter Dolichenus’un anayurdu olarak Kommagene yerel hudutlarını aşan bir üne sahiptir. Bu tanrının tapınım gördüğü bölgeler Akdeniz’in büyük bölümünü kaplamaktadır. Jupiter Dolichenus’un günümüze erişen büyük çoğunluğu üstün bir kalite sergileyen tasvirleri, Roma İmparatorluğu’nun bir hayli eyaletinde, özellikle Fırat ve Tuna Nehirleri civarlarında ve Roma şehri hudutları içerisinde bulunmuştur. Doliche’nin hava tanrısının en bariz özellikleri arasında semanın kuvvetli hakimlerinden biri olması, haklının gözeticisi, öç alan ve yağmurlara hükmeden olarak anılması sayılabilir. Başpınar Zeytintepe mevkiinde bulunan kabartmada da görüldüğü üzere, tasvirlerdeki ikonografik ayrıntılar, bilhassa de başlığında yer alan boynuzlar ve toplanmış uzun saçları tanrının orijinlerinin doğuya dayandığını göstermektedir. Yukarıya kaldırdığı ellerinde gücünün temsilcileri çifte balta ve yıldırım demetini tutmaktadır. Bu özellikleriyle Jupiter Dolichenus’un Önasya bölgesinde yaygınlıkla tapınım gören Sami Hava Tanrısı Hadad ve Hitit tanrısı Teşup ile eş tutulduğu anlaşılmaktadır. Dülük Antik Şehiri’nin güney teraslarında Alt Paleolitik Çağında kullanılan çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Bu taş aletler özgün bir karakter kazandığından literatürde “Dülükien” olarak adlandırılmıştır. Bu kalıntılara dayanılarak Dülük M.Ö. 600.000 senelerine tarihlenmekte olup, dünyanın en daha önceki yerleşimlerinden biri olarak gösterilmektedir. Keber Tepesi’nin güneyinde ise Mezolotik Çağında barınma için kullanılan bir mağara (Şarklı Mağara) bulunmuştur. Bir zamanlar Dülük; Teşup, Zeus ve Jüpiter Dolikhenos inançları; kilit merkeziydi. Burada Hitit İmparatorluğu döneminde (M.Ö. 2. bin) gök ve fırtına tanrısı Teşup’un tapınağı bulunuyordu. Teşup sol elinde şimşek demetiyle, sağ elinde çift ağızlı baltayla boğa üstünde durur halde taş üzerine kabartmaları işlenmiş, bronz heykelcikleri yapılmıştır. Hellenistik ve Roma döneminde Teşup’un işlevi aynı, ama yalnızca isimi Zeus ve Jüpiter olarak değişmiştir. Roma’lı askerler tarafından Jüpiter Dolikhenos kültü sevilip, büyük saygı görmüştür. Kendilerine güç versin diye, Jüpiter Dolikhenos’urı küçük heykelciklerini kolye olarak boyunlarına takan askerler, bu dini Roma’ya kadar yaymışlardır. Ayrı olarak Dülük’de Mitra inancı da mevcuttu. Bir gün önceyada bilinen yeraltına yapılan Mithras Tapınaklarının (Mithraeum) en büyüğü, Dülük’te Keber Tepesi’nin güney eteğinde bulunmuştur. İki salonlu olan yeraltı tapınağının mihrabı konumundaki merkezi nişte “Tauroktoni” isimi verilen boğa öldürme sahnesi kabartma halinde işlenmiştir. Mithra; en gizemli inançtır. Mithras gizemciliği bu dine kabul edilenlere açıklanan bir sır çevreninde yapılanmıştır. Mithra dininin özü sır olduğundan dolayı, bu öğretiye ait yazılı doküman bulunmamaktadır.
Doliche’deki Mithraeumlar 1997 ve 1998 senelerinde Doliche’nin antik yerleşim tepesinin altında bulunmuştur. Bunlar açık bırakılmış yeraltındaki bir taş ocağına yapılmıştır. Yoğun tahrip edilmiş olmasına rağmen iki kült kabartmasında tanınmış sahne Mithras’ın boğayı öldürürken resmedildiği görülmektedir. İki tane yan yana bulunmuş Mithraeum, Doliche’de Mithras gizeminin çok sayıda inananının olduğunun delilidir. İki Mithraeum da ebatlarından dolayı büyük hangar tesirsini uyandırmaktadır. Bu iki Mithraeum şimdiye dek Akdeniz dünyasında bilinen en büyükleridir ki, mağaralar sonradan eklemeler ile küçültülmüş ihtimali tam olarak sonuçlandırılmamıştır. 1997 seneninde Küçük Asya Araştırma Merkezinin Mithraeumları keşfetmesine dek Mithraeum 1’e 1×1 metre ebatlarında bir girişi sağlayan bir açıklık bulunmaktaydı, Mithraeum 2 ise tamamiyle kapalıydı. Bu asırlarca olmuş olan erozyonların tesiridir. Mağaraların üst yanındaki yamaçtan, Mithraeum önündeki taban düzeyini 6 metreye kadar yükselmesine ve girişlerin kapanmasına kapı aralayan giderek toprak ve taşlar kaymıştır. Bugün ağaçsız bir orman yolu yıkıntı arasından geçişi sağlamaktadır. Antik dönemde bütün giriş alanı çok daha derindeydi. Bizans döneminde de Dülük şehiri, Hititlerden beri süregelen mukaddes şehir konumunu başpiskoposlukla devam ettirmiştir. Bu dönemde Telukh isimiyle bir eyalet merkezi olmuştur. İslam akınları neticesinde Dülük şehiri oldukça tahrip olmuş, başpiskoposluğun 7. asırda Zeugma’ya taşınmasıyla dini merkez konumunu kaybetmiştir. Bu tarihten itibaren Gaziantep Kalesi etrafında kurulan yeni bir şehir olan Ayıntap, Dülük şehirinin yerini almaya başlamış ve günden güne küçülen Dülük, Ayıntap’a bağlı bir köy haline gelmiştir. Dülük kutsal alanı ise, evliya Dülükbaba (Davut Ejder)’nın türbesiyle kutsal alan kimliğini günümüze kadar taşımıştır. Bugün Dülük’te görülebilen kalıntılar, Keber Tepesi’nin güneyindeki Şarklı Mağara ile Keber Tepesi’nin karşı sırtlarında nekropol alanı vardır. Nekropol alanında çok sayıda kayaya reyilmiş oda kabirleri mevcuttur. Bu kaya kabirlerin bazısının ön odasına taş basamaklarla (Dramos) inilerek erişilmaktadır. Kabir içerisinde lahitler bulunmaktadır. Mezar odalarının bazısında dini mitolojik konulu kabartmalar mevcuttur. Bunların birinde ruh mananına gelen Psikhe’ye, Hermes, ölünün ruhunu yer altı dünyasına (Hades) götürmesi için yol göstermektedir. Bir takım mezarlarda ise, baktığını taşa çeviren Medusa başı kabartma olarak işlenmiştir. Antik dönemde de ölüm sonrası dirilme inancı vardı. Bu sebeple “ölünün hanesi” olarak kabul edilen bu kabirler, günlük yaşanılan hane biçiminde yapılmıştır. Nekropolün doğusunda Mar-Slemun Manastırı’na ait olduğu düşünülen iki kaya kilisesi de vardır. Ayrı olarak Dülük Köyünün doğusunda antik taş ocakları mevcuttur. Dülükbaba Tepesinde, Jüpiter Dolikhenos tapınağının arşitrav parçaları ve taban döşemesine ait yassı blok taşlar az sayıda da olsa toprak üstüne yasenemiştir. Bu alanda Münster Küçük Asya Araştırma Merkezi tarafından kazı çalışmaları yapılmaktadır. Ayrı olarak burada Jüpiter Dolikhenos tapınağındaki görevlilere ait kaya kabirleri mevcuttur. Taş basamaklarla inilen kabir girişlerinde dairevi biçimli kapak taşları, kabir içlerinde ise girlantlı lahitler mevcuttur. Bunların 17 adedi Gaziantep Müzesi tarafından temizliği yapılarak ziyarete açılmıştır.
Antik Dülük Şehiri ve Dülük Köyü ananesel kesme taştan haneleri, Osmanlı döneminden kalma camisi, kaya kabirleri ve kiliseleri, taş ocağı, su kanalları ve Musa Kazım türbesiyle yöreye has ananesel tarihi mimari özelliğiyle de gezerken insana keyif veren, zaman kaybetmeden görülmeye değer yerlerin başında gelmektedir.
Nasıl Gidilir?
Gaziantep’in 10 km. kuzeyinde Dülük Köyü’nün kuzeyindeki Keber Tepesi ve etrafında bulunur. Gaziantep-Yavuzeli doğrultununda giderken, otobana girmeden sol tarafta Beylerbeyi Koyu içinden geçen yaklaşık 5 km ilk asfalt bir yolla erişilir.