Frida Kahlo kitabının da yazarı Rauda Jamis tarafından kaleme alınan Aşk ve Acı:
"Gecelerim, çarpan kocaman bir yürek gibi. Gecelerim aysız; pencereden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan kakıyor. Gecelerim ağlıyor, yastığım nemli ve soğuk. Gecelerim beni yokluğuna itiyor; seni arıyorum, yanımdaki dev bedenini, soluğunu, kokunu arıyorum. Neredesin? Bedenim, şu sakat külçe, senin sıcaklığında bir an kendini unutmak istiyor. Gecelerim paçavraya dönmüş kir yürek. Gecelerim beni aşkla tutuşturuyor, ama senin eksikliğini çektiğini biliyor ve bu gerçek karanlıkta bir bıçak gibi parlıyor. Gecelerim sana uçabilmek, seni uykunda sarmalayıp bana getirebilmek için kanatları olsun istiyor. Ama gecelerim her türlü deliliğin yasak olduğunu ve düzensizlik yarattığını biliyor. Gecelerim senin ve benim hazza eriştiğimizi görmek için röntgencilik yapmak istiyor, ama bedenim birkaç sokağın ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlayamıyor...
Aşk ve Acı Konusu
Rauda Jamis kitapta bir yandan ressamın hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları, yaşama uğraşını anlatırken diğer yandan da onun kadın olarak içinde yaşadığı dönemi ve dönem üzerindeki etkilerini aktarıyor. Gerçeküstücü kadın ressamlar arasında akla gelen ilk isimlerden olan Frida Kahlo, bu gerçeküstücü değerlendirmesini kabul etmeyerek, kendi gerçekliğini resmettiğini dile getiriyor. Yalnızca kendi hakikatini resmeden, kendi hakikatini resmederken yarattığı imgelerle gerçeküstücülerden ayrışan ressamın hikayesini Jamis, ikinci kez tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor. 1925 yılında geçirdiği kazadan sonra Frida Kahlo hayatı boyunca demir ve alçı korselerle yaşıyor. Sanatçı birçok resmini yatar vaziyette iken yaratıyor. Ruh halini, çevresiyle olan ilişkilerini tuvaline yansıtan Frida’nın resimleri bir tür otobiyografiye dönüşüyor. Çoğu resmi otoportrelerden oluşan ressamın gerçeküstü imgeleri hayatının iki büyük sorunsalı olan aşk ve acı üzerine şekilleniyor. Jamis, de kitabı bu iki kavram üzerine kurguluyor. Jamis'in yorumuyla Aşk ve Acı kitabı güçlü, tek başına ve kendinden ödün vermeyen bir kadının en büyük zaafı olan aşk üzerine hayatını saran acı dolu günleri aktarıyor. Aşk ve acı olduğu sürece resim yapma isteği körüklenen Frida'nın hayatı boyunca çevresindeki kişiler değil, yalnızca aşk ve acı sürekliliğini koruyor. Everest Yayınları'ndan çıkan 304 sayfalık Frida Kahlo - Aşk ve Acı kitabı hayatındaki tüm olumsuzluklara rağmen güçlü olmaktan vazgeçmeyen kadınların kendinden bir şeyler bulabileceği etkileyici bir eser olarak raflarda yerini alıyor. Her türlü deliliğin ve düzensizliğin tohumlarını besleyen geceye olan bağlılığını ilan eden Frida Kahlo, ressam Diego Rivera’ya olan aşkını geçirdiği otobüs kazası ile kıyaslıyor. Kitap Frida'nın gözünden Meksikalı Michelangelo olarak tanınan ünlü ressam Diego Rivera ile tanışması, evliliği, aldatılması ve geçirdiği rahatsızlık dönemlerini aktarıyor. Meksika Devrim gününü kendi doğum günü olarak benimseyen, hiç doğmamış olan oğluyla konuşan bir hayalperest olan Frida, ölümü de başındaki çiçeklerle karşılıyor. Frida’nın sorunu hiçbir zaman yalnızca kendi sorunu olmuyor. Frida’nın zaafı, aşkı, acısı, mücadelesi kadınlar tarafından içkinleştiriliyor. Bu nedenle kitap okuyucuya “kişisel olan politiktir,” mottosunun bir açılımını sunuyor. Rauda Jamis'in Frida Kahlo - Aşk ve Acı kitabının son sayfalarında Frida’nın çizimleri, mektupları ve yakınlarının ünlü ressam hakkındaki düşünceleri yer alıyor. Yazar, Frida’nın resimlerine yeniden bakmak, çizimlerine şahitlik etmek, eserlerini mücadeleci yaşamıyla birleştirmek isteyen, kısacası Frida’ya yeniden keşfetmek isteyen okurları sanatçının iç dünyasına doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Biyografi ve anı türünde eserler okumayı seven kitap tutkunları Aşk ve Acı ile Frida’nın sanatına, hayat mücadelesine ve hayal gücüne bir kez daha yaklaşıyor. Bir solukta okunan kitap elinizden bırakamayacağınız, tanıdığınız duyguları barındıran bir hikaye paylaşıyor. Öte yandan Frida Kahlo'nun dinmeyen dalgalı iç dünyasına da bir bakış atmanızı sağlıyor. “Hayatımda iki büyük kaza geçirdim. Otobüs ve sen. Sen en kötüsüsün Diego. Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın, anladığın halde canımı yaktın Diego.” 20. yüzyılın popüler ikonlarından ressam, devrimci ve feminist Frida Kahlo’nun eserleri sürrealist olarak tanımlansa da kendisi bu tanımı, “Ben sürrealist bir ressam değilim. Asla hayallerimi resimlemedim. Yalnızca kendi gerçeğimi resimledim” diyerek reddetti. Sanat tarihinde ilk kez bir kadın, yalınlığı ve sakinliği acımasız denebilecek bir içtenlik ve “rahatsız edicilik”le dile getirdi. Tablolarının birçoğunda kendi yüzünden yola çıkan Frida’nın yaşamöyküsü bize, Carol Hanisch’in kült olmuş “kişisel olan politiktir” mottosunun ne demek olduğunu anlatır. Çünkü o ruhunu kattığı Meksika devrimini doğum günü ilan eden bir marjinal, hiç doğmamış oğluna isim koyup onunla düşlerinde konuşan bir hayalperest, aldatılan kadın imajına da topluma direnen bir savaşçı, tekerlekli sandalyeye mahkûm olduğunda bile ne sanatından ne de hayatından vazgeçmiş, tersine onları daha da yüceltmiş kutsal bir mücadeleci ve Diego Rivera ile yaşadığı aşkta, “senin sevmediklerini de sevdim ben” diyen taraftır. Durmaksızın ötekileştirilen hayatında kaderine razı olmayı değil, efsane olmayı seçen Frida, ölümü de yaşamı gibi başında çiçeklerle ve her zamanki güzelliğiyle karşılamıştır. “Bir ressam olarak Frida, Diego’ya hiçbir şey borçlu değildi, yani Diego hiçbir zaman onun hocası olmadı, asla bir resmini düzeltmedi demek istiyorum. Hatta pek çok konuda tersi geçerliydi, çünkü Frida’nın onun üzerinde ahlaksal ve sanatsal olarak güçlü bir otoritesi vardı.” Kitap önerilerimiz için takipte kalın..:)