Gaziantep’in gasp edilmiş Ermeni konakları
Ermeni’ler genellikle kentin ikinci büyük nufusu olmuştur. Kentte baskın nufusa sahip oldukları yıllar da olmuş. Bitmek bilmeyen savaşlar ve bu savaşların sonucu olan yoğun nüfus hareketlerinden 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Antep nufusunun çok istikrarsız bir seyir izlediğini görüyoruz.
Halep Salnamelerine göre 19cu yüzyıl sonu ve 20ci yüzyıl başında Antep’te nüfus dağılımı
Nüfus sayımları:
1868 sayımı: 23.209 Ermeni: 4.903
1872 sayımı: 57.976 Ermeni: 9.799
1883-84 sayımları: 65.858 Ermeni: 17.090
1886-1887 sayımları: 88.686 Ermeni: 24.282
1892-93 sayımları: 65.291 Ermeni: 11.561
1904 sayımı: 85.901 Ermeni: 12.146
1908 sayımı: 89.994 Ermeni:14.379
1914 sayımı: 82.538 Ermeni: 30.076
1918-19 sayımları: 55.530 Ermeni: 37.000
1920-21 sayımları: 29000 Ermeni: 8.000
1927 sayımı: 39.998 Ermeni: 0.00
Antep, Osmanlı Devleti hakimiyetinde, Halep Vilayeti’ne bağlı bir kazaydı; başında bir mutasarrıf bulunuyordu. 1914 yılında Antep nüfusu 80 bin dolaylarındaydı; bunun 36 bin kadarı ise Ermeni‘ydi.
Ermeniler, siyasal iktidara sahip olmasalar da, toplumsal hayatta, başka birçok kentte olduğu gibi nüfuslarından da büyük etki gücüne sahipti. Öyle ki, Antep’te bulunan toplam 8 avukatın 6’sı; 8 banker ve sarrafın tamamı; 22 simsar ve komisyoncunun 15’i; 8 kunduracının tamamı Ermeni’ydi. Bu tablo, bütün zanaat ve ticaret kollarında da hemen hemen aynı biçimdeydi.
Kentin yollarını Ermeniler inşa ediyor, en güzel konaklarında da yine onlar oturuyordu. Kentte 20’nin üzerinde okulları, 5 kilise/manastırları vardı. Bunlardan en görkemlisi, yapımı 20 yılda tamamlanan Surp Asdvadzadzin (Aziz Meryem Ana) Katedrali‘ydi.
İttihat ve Terakki Partisi Hükümeti’nin 1915’te uygulamaya koyduğu “iskan ve tehcir”, Antep’te de -görece geç biçimde- 30 Temmuz -1 Ağustos günlerinde başlatıldı. Tehcir, on binlerce Ermeni’yi Der Zor çöllerine doğru zorlu yolculuğa yöneltti; bunlardan 20 bini yollarda yaşamını yitirdi. Bir biçimde kalanlardan bir kısmıyla birlikte başka kentlerden 20 bin civarında Ermeni, İttihat-Terakki’nin devrilmesi ardından geri döndüyse de, Kuvay-i Milliye’nin kenti Fransızlardan alması sonrasında yeniden sürgüne çıkmak zorunda kaldılar. Nihayetinde, 1914’te 30 bin dolayında olan Antep’teki Ermeni nüfusu, 1924’te “0” oldu.
Ermeniler, artlarında mimari harikası konaklarını bırakmıştı. Bu konakların “geri dönenlere” iade edileceği, uluslararası hukukla çelişmemek adına bir süre söylense de, bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Zira geri dönüşlerin önü, farklı metotlarla kapatılmıştı. Sonunda ise, kentten zorla çıkarılan Ermeniler “firari” ve “kayıp”, mülkleri ise “emval-i metruke” (terk edilmiş mallar) ilan edildi; konaklar, ya çok ucuza satıldı ya da harpte başarılı olanlara hediye edildi. Ermeni konaklarına yerleştirilenler arasında, tehcire öncülük eden ve Ermeni hatıratlarında “yol boyunca kırbaçlamak”, “tecavüz etmek” gibi fiillerle anılan isimler de vardı. Bu isimlerden bazıları, II. Meclis’te milletvekili olarak onurlandırıldı. (Örneğin, Ali Cenani)
Ermenilerin tehcir edilmesine karşı çıktığı için istifa etmek zorunda bırakılan dönemin Antep Mutasarrıfı Şükrü Bey’in ise cumhuriyet yönetiminde siyaset yapma şansı, elbette olmadı.
Antep Ermenilerinin artlarında bıraktıkları konaklar, uzun yıllar değişik amaçlarla (barınma, otel, atölye…) kullanıldı; bazıları ise harabe oldu ve fuhuş, uyuşturucu ticareti gibi fiillerin yatağına dönüştü. Bugünse konakların önemli kısmı, “Antepevleri” adıyla turistik ziyarete açıldı; yoğunlukla bulundukları mahalleler olan Eblehan, Bey Mahallesi ve Tepebaşı, kafeler ve butik otellerle çevrelendi. Fakat evlerin hiçbirinde esas sahiplerine dair hiç değilse tarihi bilgiler bile bulunmuyor.
Olur ya, Antep’e yolunuz düşer, mesela Bey Mahallesi’ndeki turistik rotanın en önemli eserlerinden birini teşkil eden “Kurtuluş Camii” ile karşılaşırsınız. Kara-beyaz taşların muhteşem uyumunun göze çarptığı, 1100 metrekarelik alan üzerinde bulunan bu yapı, aslında Surp Asdvadzadzin Katedrali‘nin ta kendisidir ve her bir taşında Ermeni taş oymacılığı sanatının derin ihtimamının izleri vardır.
Surp Asdvadzadzin Katedrali, Ermeni Meselesi Ansiklopedisi‘ne göre, ünlü Ermeni mimar Sarkis Balyan ve taş ustası Sarkis Taşçiyan tarafından inşa edilir; 3 tonluk çanı ise Brezilya’da yaşayan Hrant Köşkeryan‘a özel olarak döktürülür. Katedral, Ermenilerin kentten sürülmesi ardından bir süre boş kalır, ardından cezaevine dönüştürülür. 12 Eylül 1980 ardından katedral, Antep’teki en ünlü işkence merkezlerinden birine dönüşmüştür. 1981 yılı sonlarında ise cezaevi boşaltılır; 84’te onarılır; 88’de yeni adıyla tekrar ibadete açılır: Kurtuluş Camii!
Bey Mahallesi’nin dar sokaklarında gezerken, Antiochos, Hayal Kahvesi, Tichos gibi binbir “yaratıcı” isimle süslü kafelerle karşılaşmak mümkün. Antik Yunan’a atıf yapan isimlere bakmayın; aslında tamamı, geride kalmış Ermeni konaklarıdır. Mesela en meşhurlarından biri olan Papirüs Kafe, Nazaretyan ailesine aittir. Ailenin reisi Garabet Nazaretyan, Osmanlı’nın en meşhur sabun fabrikalarından birinin sahibidir; fabrikada zeytinyağlı sabun üretilmekte ve birçok kente gönderilmektedir. Garabet Nazaretyan’ın babası (?) Karanazar Nazaretyan, bu konağı 1856 yılında yaptırmıştır.
Yüzlerce Ermeni konağının bulunduğu mahalledeki birçok konak ise terk edilerek harabeye dönüştü(rüldü) ve yıkılarak yerlerine çok katlı iş hanları, oteller inşa edildi. Bazıları Ermenilerin mülklerine el koyarak zenginleşenlerin vakıflarına ve hatta Ermeni nüfusunun “sıfıra” düşmesiyle sonuçlanan süreci kaba bir Ermeni düşmanlığı anlatısına dönüştüren etkinliklerin düzenlendiği “ocaklara” hibe edildi.
Olur da yolunuz Antep’e düşerse, gezdiğiniz her bir sokakta, Bakırcılar Çarşısı‘ndan aldığınız herhangi bir zanaat ürününün motiflerinde, tattığınız yemeklerin tarifinde, eski kentin planlamasında Ermeni izlerini bulacaksınız. Tabii kentin kırımlarla harap olmuş sosyal dokusunda da…