Gaziantep Baba Meslekleri
Gaziantep’te Tarihten Bugüne Ulaşan Bir Çok Meslek Bulunuyor. Bu Yazımızda Sadece Gaziantep’e Özel Bu Meslekleri Sizler İçin Bir Araya Getirdik. Gelin Birlikte Neymiş Bu Meslekler Bir Göz Atalım…
ANTEP KİLİMCİLİĞİ
Antep kilimleri bilinen diğer Anadolu Kilimlerinden tezgah, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden çok farklıdır. Antep kilimlerinin bilinen çeşitleri : Baklava dilimleri, Habbap ayağı, Kuş Kanadı, Zincir Göbek, Dirsek göbek, Pençe Göbek, Çarkı felek, Parmak göbek, Atom Göbek(1945 sonrası dokunan bir kilim adı).
Antep kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır. Siyah, felhani, mavi yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan kabuğu, sumak yaprağı Antep kilimlerinde kullanılan ilkel boyalardan birkaçıdır. Genelde 69 cm eninde 260 cm boyunda dokunan Antep Kilimlerinde motifler şöyle sıralanabilir :
Çizgi, nokta ve daireden ibaret motifler, Sembolik motifler, hayvan motifleri, geometrik motifler, Bitki motifleri, İdografik bir manası olan motifler (dağ, ev vs.) Kilimin yalnız el tezgahlarında imal edildiği ve bu işkolunun çok canlı olduğu devirlerde Gaziantep’te 7000 civarında el tezgahının faaliyette olduğu, 1960’larda bu sayının 100-150 ‘ye düştüğü saptanmıştır.
Motorlu dokuma tezgahlarının yaşamımıza girmesiyle Antep kilimlerine olan talep azalmış, tezgahlar yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüzde genel olarak köylerde kendi ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla kadınlar tarafından dokunmaktadır.
KUTNUCULUK
Tarihi bir değeri olan kutnu bezi dokumacılığı, Türkiye’de yalnız Gaziantep’te dokunan ipekli bir dokuma türüdür. Ham maddesi; floş (suni ipek) ve pamuk ipliği olan ve tamamen el tezgahlarında dokunan kutnu kumaşı değişik şekillerde dokunmaktadır. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yokken, çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokumadır.
Kutnu kumaşı önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilip, Anadolu Pazarına sunulurdu. Daha sonra bu ipekli dokumalar Gaziantep il merkezi ile ilçe ve köylerinde de üretilmeye başlandı. Kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve milli kıyafet olarak da kullanılmaktadır.
Eskiden Gaziantep’te çok yapılan kutnu kumaşı dokumacılığı son zamanlarda yok denecek kadar azalmıştır. İpekli kutnu dokumacılığı el sanatı gittikçe az ilgi gören bir sanat dalı haline gelmiştir. Binlerce yıldır işlenen kutnunun desen ve renkleri, Türk köylüsünün asırlık renk ve desen kültürünü belirten bir hatıra ve turistlerin ilgisini çeken orijinal bir sanat eseri haline gelmiştir.
ABA DOKUMACILIĞI
Aba, deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyunyününden dokunan özel bir kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abanın üst rafından başın, yan tarafından kolların geçmesi için birer delik olup kolları yoktur. Eskiden kumaşın dokunmasında kullanılan tüy, kıl ve yünler toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı, meyve, kızılcık otu gibi kök boya denilen boyalarla boyanırdı.
Günümüzde ise suni boyalarla renklendirilmiş polyester iplikler kullanılmaktadır. Geçmişte kullanım alanı oldukça geniş olan abanın Suriye ve Arabistan ‘da giyileni geniş ve kısa bir şekilde olup, dizden biraz aşağı inerdi. Abanın dokunuşuna, üzerinde yapılan motiflerin durumunu ve bu motiflerde kullanılan iplerin özelliklerine göre giyenin ekonomik durumu belli olurdu.
Halkın giydiği abalar daha az motifli ve kaba olarak dokunurdu. Zenginler ise çuhadan veya ipekten dokunmuş abalar giyerlerdi. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilir. Humus Abası, Yerli Aba (Boz Aba, Kırmızı Aba, Lacivert Aba, Siyah Aba), Sırmalı Aba (tahtalı Aba, Sandıklı Aba, Zincirli Aba, Kandilli Aba, Kurbağalı Aba), Kıl Aba, Maraş Abası, Urfa Abası, Koron Abası, Siyah Aba, Çuha Aba, Uzun boy Aba, Kısa boy Aba.
ZURNACILIK
Türk Folkloru içinde halk müziği ve oyunlarının ayrılmaz bir parçası olan hak çalgılarımızın ayrı bir yeri vardır. Türk halk çalgısı deyince; fabrika imalı olmayan, halkın kendi mevcut imkânları içinde ve basit araçlarla elde yaptıkları, akustik kanunlara uymayan, standart ölçü ve kalıpları olmayan, etnografik özelliği olan çalgılar akla gelmektedir. Üflemeli halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır ve davulun yanında çalınan üflemeli bir çalgı aletidir.
Zurnanın tarihi Orta Asya’ya dayanmaktadır. Çok eski zamanlardan beri bir çalgı aleti olarak bilinip, yapılmaktadır. Zurna 3 kısımdan oluşur. Baş kısım (Mezik), şimşir ağacından yapılır. Ağız kısmı (Alt çanak), geniştir. Orta kısım ise dardır. Zurnanın 15 deliği vardır. 8 tanesi büyük (nota deliği), 7 tanesi (cin deliği) küçüktür. Zurna yapıldıktan sonra şimşir ağacından yapılan mezik kısmının ucuna metem denilen uç, zurna çalan kimseler tarafından kamıştan yapılır. Gaziantep’te zurna sipariş üzerine yapılmaktadır. Bir usta günde ancak 1-2 tane imal edebilmektedir.
Zurnanın delikleri matkapla delindikten sonra ısıtılmış demir ile dağlanır. Böylece ses daha düzgün çıkar. Zurnanın boyu uzadıkça sesi kalınlaşır, boyu kısaldıkça sesi incelir. Gaziantep’te 3 çeşit zurna imal edilmektedir. Tüm kaba zurna, 32.5 cm uzunluğundadır. Orta kaba zurna, 31 cm uzunluğundadır. Cura zurna, 30 cm uzunluğundadır. Zurnanın standart boyu, orta kaba diye bilinen 31 cm uzunluğunda olanıdır. Kuru zerdali ağacından yapılan zurnalar daha iyi ses çıkartır; eğer yaş ağaçtan yapılırsa çıkan ses kulağı tırmalar. Zurnanın delikleri de belli bir ölçüye göre yapılmaktadır. Zurna yapan kimselere “Harat” ismi verilmektedir. Bu işle uğraşan kişiler gittikçe azalmaktadır.
Yurdun her yöresinde bir açık hava çalgısı olarak kullanılan zurna özel bir soluk alma tekniği ile çalınır. Sesi çok kuvvetli çıkar ve çok uzaklardan duyulur. Yalnız erkekler tarafından çalınır. Bir zurna işi bittikten sonra duvarda asılı olarak muhafaza edilirse ömrü 10-20 yıl arasındadır.
BAKIRCILIK
Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bakır eşya, bakırdan ve pirinç diye tabir edilen bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır. Antep bakır işlemesinin özelliği, tek parça olarak imal edilmesidir. Yani lehim ya da benzeri bir yolla birleştirme yapılmasıdır. Ev mutfak ve süs eşyası olarak kullanılan el işlemesi bakır mamullerinin işlenmesinde çakma ve çizme diye bilinen basit işleme yönteminin dışında; sadece ilimizde yapılan bir başka yöntem daha vardır. Bir çekiç ve bir çelik kalemle işleme yapılan bu işleme yönteminde bir tek parçanın işlemesi haftalarca hatta aylarca sürmektedir. Gaziantep’te imal edilen işleme bakır mamulleri tamamen el yapımıdır.
SAHAN Yemek tabağı
TAS Ayran veya su içmek için kullanılan kap.
KAZAN Yemek pişirmeye yarayan kap.
MASERE KAZANI (Şire) Pekmez pişirmede kullanılan büyük kap.
emeği, göz nuru ile yapılmakta, çekiçle kalem dışında hiçbir alet kullanılmamaktadır.
TEŞT Hamur yoğurmada ve çamaşır yıkamada kullanılan kap.
TARAK KABI Sabun, tarak ve kese koymaya yarayan kap.
KİL LEĞENİ Kadınların yıkanırken saçlarını yumuşatsın diye kullandıkları kilin yoğrulmasında kullanılan kap
SEFERİYE TASI Yemek koymada ve yemek taşımada kullanılan kap.
MAŞRAPA Su, ayran vb. içekler konulan kap.
SATIL Su taşımada kullanılan kap.
PAŞA MANGALI Eskiden içine ateş konarak ısınmada kullanılan şimdilerde salonlarda süs eşyası olarak kullanılmaktadır.
İBRİK El, yüz yıkamak, abdest almak için içine su konulan kap.
CEZVE Kahve pişirmede kullanılan kap.
SEMAVER Çay pişirmede kullanılan kap.
SİNİ (TEPSİ) Yemek yemek için içine kazan, tas vb. şeylerin konulduğu Kaptır.
Gaziantep’teki bütün bu işlemeli bakır ürünleri turistik eşya olarak büyük rağbet görmektedir.
SEDEFÇİLİK
Bazı deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan ve sedefçilikte kullanılan sert beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye sedef, bu maddeyi işleyen kişiye de sedefkâr denilir. Asırlardan beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15 yüzyıldan sonra Osmanlı’lara geçmiştir
15.yüzyıldan sonra tamamen Türk İslam Sanatının emrine giren sedef, geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleri ile gelişimini sürdürmüştür. Daha sonraları kıvrılma, dallanma, ana veya yardımcı bağlarla bağlanma, birbirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla çeşitli kompozisyonlar çalışılmıştır. Doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri (lale, karanfil, gül) geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmıştır.
Sedefçilik asırlarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek mimari yapılarda, kullanım eşyalarında ve silah süslemelerinde kullanılmıştır. Yaşayan
kaynaklardan edinilen bilgiye göre sedef kakmacılığının Gaziantep’te 1963 yılında başladığı bilinmektedir. Bugün Gaziantep’te 50 sedef atölyesi bulunmaktadır.
Bu atölyelerde daha çok turistik eşyaya yönelik çalışmalar ağırlıkta olup, genellikle Ortadoğu’ya satış yapılmaktadır. Gaziantep’te işlene sedefin %90’ı dövizle satılmakta ve ülke ekonomisine döviz kazandırılmaktadır.
GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ
Tarihi ipek yolunun üzerinde olması nedeniyle birçok ticaret yollarının Gaziantep’te yumaklaşması ilin ekonomisini o günlerde olduğu gibi günümüzde de canlı tutmaktadır. Bu canlılıkta gümüşün önemli bir yeri vardır. Çünkü gümüş insanların takı olarak eskiden beri kullandığı kıymetli bir madendir. Yöremizde antik şehir özelliği taşıyan Karkamış, Dülük, Belkıs Antik kentleri ve höyüklerden çıkartılan gümüşler, gümüş işçiliğinin ve kullanımının ilimizde ve yöremizde eskiden beri çok yaygın olduğunu göstermektedir.
19.yüzyıl ve 20.yüzyılın ilk yarısına kadar Gaziantep’li bir kadında on iki çeşit gümüş takı bulunurdu. Bunlardan bir kısmı taç kaytan, şekke, daktani, pıçpıçı, götürümgü, üçger, arpacıklı gerdan, Antepli gerdan kemer, koruklu bilezik, düğme yüzük. Gaziantepli erkekler de gümüşü tespih, ağızlık, baston sapı, sigara tabakası ve atların koşu takımlarında kullanırdı.
Gümüş işçiliğinin şehrimizde gelişmesinin, Türkistan’dan göçüp gelen ustaların payı büyüktür. Gümüş işçiliği 1980’lerden sonra Türkiye’nin dışa açılması, turizm hareketlerinin başlaması ve teknolojinin yardımıyla hızla gelişmiştir. Türk turizmindeki yerini almakta gecikmemiş olan Gaziantep gümüş işçiliği, bugün kırkın üzerindeki gümüş işleme atölyesi ile varlığını sürdürmektedir. Bu atölyelerde senede ortalama 1,5–2 ton gümüş başta İstanbul olmak üzere bütün Ege ve Akdeniz Bölgesine, Kapadokya’ya ve turistler aracıyla dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaşmaktadır.
Günümüzde hızla çoğalan Gümüş İşleme Atölyeleri bu sanatın Gaziantep’te çok hızlı geliştiğini ve önemli döviz girdisi sağladığını göstermektedir.
YEMENİCİLİK
Yemeni, üstü kırmızı ya da siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir. Yemeni yurdumuzun diğer yörelerinde yazmaya verilen ad olmasına karşılık, yöremizde ayağa giyilen bir çeşit ayakkabıya verilen addır. Gaziantep’te Yemeniciliğe “Köşkercilik” yemenicilere “köşker”, yemeni ustalarına da “köşker ustası” denilmektedir. Köşker kelimesi Farsça “keşfger” kelimesinden gelmiş olup, ayakkabı yapan anlamına gelmektedir. Yemeni ilk defa Yemen’de Yemen-i Ekber isminde bir kimse tarafından icat edilmiş ve kendi ismini vermiştir.
Daha sonraları yemeni Yemen’den Halep’e, Halep’ten de Güneydoğu Anadolu’ya intikal etmiştir. Gaziantep Şanlıurfa Kahramanmaraş, Diyarbakır, Antakya, Adana’ya kadar yayılmış olan yemeni yapımcılığı zaman içerisinde Gaziantep ve Kilis dışında diğer ilerde tamamen bitmiştir. Yemeni esas olarak gön ve yüz olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Gön, manda ve sığır derisinden yapılmış olup, yere gelen kısım ile bunun üzerine dana derisinden yapılmış taban kayışı ve bezlerden ibarettir. Yüz ise sırt ile birbirine birleştirilmiş ve çirişle yapıştırılmış sahtiyan ve meşinden oluşur. Yemeni yapımında 5 hayvan derisi kullanılır.
Alt taban manda veya sığır derisinden, yüzü keçi derisinden, iç astar koyun derisinden, iç taban sığır veya keçi derisinden, kenarı oğlak(sızı) derisinden yapılır.
Yemeni imalatında kesinlikle plastik madde kullanılmaz. Tüm dikişler elle yapılır. Ökçesiz olup tersinden dikilir. Düz tarafı çevrilir ve asıl giyilecek durumunu alır. Düz tarafı çevrildikten sonra kalıplanır. Etrafı düzgünce kesilir, kalıptan çıkarılır, kenar dikişi yapılır, satışa ve giyime hazır hale getirilir. Diğer ayakkabılarda ise bu özelliklerin çoğu bulunmaz. Yemeni sağlık açısından çok sıhhatli bir ayakkabıdır. Ayaklardaki mantar ve nasır oluşumunu ayak parmakları arasındaki pişikleri önler.
ANTEP İŞİ EL İŞLEMESİ
Antep işi, beyaz kumaş üzerine iplik sayılarak ve çekilerek yapılır. Çekilmiş ipliklerin sarılması ve örülmesi ile ajurlar tamamlanır. Antep işlerinin hangi yıllarda başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte 1850’lerde ilk olarak Gaziantep’in köylerinde erkeklerin başlarına giydikleri terliklerin motiflerinin, şehirde daha ince kumaşlara işlendiği bilinmektedir.
Bazı söylentilere göre de Gaziantep’te yaşayan azınlıklar tarafından yapılmış ve Avrupa piyasalarına sürülmüştür. Antep işi, ilk defa Antep ve çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır, İşlemelerin eski Türk işleme karakterini taşıması bu işlerin yerli halk tarafından yapıldığını göstermektedir.
Antep işi beyaz kumaş üzerine, beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenmektedir. Bu nedenle beyaz işler grubuna dahil edilmiştir. Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim, renkli iplikler ve yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır. Antep işinin iki temel unsuru susma ve ajurdur. Susma; kumaş ipliğinin sayılarak kumaşa işlenmesi, ajur ; kumaşta başlıklar yaratması için kumaş ipliklerinin kesilerek çekilmesidir. Antep işinin ajurları arasında örümcek yuvası, düz çitime, verev çitime, filtreli çitime ve örümcekli çitime türleri vardır.
Antep işi çekilen ve bırakılan iplik sayıları ve yapılışlarına göre 6 grupta toplanır.1.Grupta basit ajurlar, 2.Grupta kesilen iplik sayısı az, kalan iplik sayısı fazla ajurlar, 3.grupta kesilen iplik sayısı fazla kalan iplik sayısı az olan ajurlar gösterilir. 4. Grupta Çitime ajurları, 5. Grupta Kartopu, Örümcek ve badem iğneleri vardır. 6.Grupta ise tamamen fantezi iğneleri bulunur.
Elbise ve bluz işlemelerinde, oda takımları ve yatak örtülerinde kullanılan motifler yapılmadan önce kenarlarının pekiştirilmesi gerekir. Antep işinde kumaş olarak Bursa keteni, mongol , birman, demor, Panama keteni, çuval, Rize bezi, opel krep, saten, yün, orlon, pamukaki, molima, rafya, ipek ve sim kullanılmaktadır.
Kuyumculuk
Altın kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz metalik bir elementtir. Bilinen yazılı kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında Mısır darphanelerinde para olarak basılmıştır.
Anadolu’da ve Gaziantep yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar döneminde altına rastlanmaktadır. Daha önceleri Orta Asya’da yaşayan İskit Türkleri’nin de (M.Ö. 1000’li yıllarda) altıncılıkla uğraştıkları bilinmektedir.
Türklerin müslümanlığı kabul etmeleriyle altın eşya yapımı azaldı. Gaziantep Cumhuriyet’ten önce il olmadığı için il merkezi olan Halep’ten getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep’te yaşayan Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU’dan alınan bilgilere göre Dağlayan, Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri Antep’te kuyumculuk yapan Ermeni ailelerinin en ünlüleriydi.
Bu ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye’yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır. 1918 yılında Medine’den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI’nın gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait TÜRKİSTANLI, ilk önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak yetiştirdiği ustalar arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı, Kemal Serengil, Kırıkhan’lı Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür.
Gene Nuri DURUCU’dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından alınan bilgilere göre Gaziantep’li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950’li yıllara kadar altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep’te satılırdı.
Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından, (yeşil altın) takılar üretilip satılırken, Gaziantep’te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916 milyem olan altından imal edilmektedir. Özellikle son yıllarda Gaziantep’li imalatçılar ürettikleri mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını vurmaktadır. Bu işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde Gaziantep altının, alınıp satılmasını sağlamıştır.
Gaziantep’li kuyumcu esnaf ve sanatkar 1972 yılında dernek olarak, 1976 yılından sonra da Oda olarak teşkilatlanmış olup, mesleklerini dayanışma içinde sürdürmektedir.
Bugün Gaziantep’te 400 civarında vitrin kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000 civarındaki insanıyla Gaziantep ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan çalışmalarla Türkiye’deki yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.
Küpçülük
Gaziantep’te küpçülüğün başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan çeşitli ören yerlerinde yapılan arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında (Neolitik dönem) yörede seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede yapılan kazılarda M.Ö. 3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan kaplara bol miktarda rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür malzemelerin yapıldığını gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların yöremizde yaygın olarak yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve çevresinde topraktan çeşitli eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Günümüzden 50-100 yıl kadar önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok atölyenin ve atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir.
Eski dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama, pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla, çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir. Bakır, çinko, gümüş gibi madenlerin bulunması, kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası yapımında yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla topraktan yapma mutfak eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak mutfak malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak günümüzde bir kaç yaşlı ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline gelmiştir. Buna nazaran turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır hale gelmeye başlamasıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar teknolojilerini de geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve bahçelerde kullanılan saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir.